All Posts By

engelsizseyyah

KISA KISA TATİL NOTLARIM – MURAT ÖZ

By Yurt İçi Seyahatler

(Sitemize yeni bir yazar eklendi, Murat Öz. Bu engelli genç arkadaşımız başarılı bir Milli okçu ve Ülkemizde büyük gelişme gösteren bu spor dalında yeni okçular yetiştiren genç bir antrenör. Aşağıdaki notlarından da okuyacağınız gibi, gezdiği yerler ve engelliye uygun kaldığı mekanlar hakkında çok yararlı bilgiler paylaştı. Gezmeyi seven bu yeni yazarımızın  Ülkemizde nerdeyse gitmediği ve gezmediği şehir kalmadı. Bundan böyle de gezi notlarını bizimle paylaşacak. Hoş geldin Murat Öz.)

KARAMAN

Şehir merkezinde Polisevinde (0338 212 47 26) konakladım. Rampası biraz dik olmakla birlikte konaklama için uygun bir yerdi. Banyosunda 3 cm lik bir eşik bulunmaktaydı. Gezmek için yine şehir merkezinde vakit geçirdik, tekerlekli sandalye için kaldırımları pek uygun olmayan bir şehir. Ama yine de sokaklarında gezmek ve tarihi yerlerini gezmek güzeldi. Fırın kebabını yemenizi tavsiye ederim.

MERSİN

Şehir merkezine yaklaşık 3 km olan Mersin 67. Şube DSİ Misafirhanesinde (0324 341 15 00) konakladık. Tekerlekli sandalyeye uygun bir yerdi. Şehir merkezi ve gezilecek yerlerin çoğu tekerlekli sandalyeye uygundu. Gelişmiş bir şehir, adeta İstanbul u aratmayan bir güzellikte. Özellikle liman bölgesinde vakit geçirecek çok olanak var. Tantuni yemenizi tavsiye ederim.

ADANA

Şehir merkezine yaklaşık 5 km olan DSİ Yeni Baraj Misafirhanesinde (0322 459 05 90) konakladım. Tertemiz ve barajın dibinde harika bir manzarası olan bir yerdi. Kesinlikle tavsiye ederim. Şehir merkezinde gezilebilecek bir çok yer var. Sabancı camii bölgesi geniş, güzel ve uygun. Ciğer kebap ve Adana kebap yemeden dönmeyin. Muzlu süt içmeyi de unutmayın.

HATAY

Şehir merkezine 3 km mesafede olan DSİ misafirhanesinde (0326 214 40 00) konakladım. Engelliye uygun ve temiz bir yerdi. Özellikle çalışanları çok yardımcı oldular. Merkez mükemmel, gezilecek bir çok yer var ve her yerde künefeciler bulunuyor. Tatmadan dönmeyin sakın. Harbiye Şelalesinde Hatay tava yemenizi de tavsiye ederim, fakat buraya muhakkak araçla gitmeniz lazım.

GAZİANTEP

Tam merkezde bulunan öğretmenevinde (0342 231 31 10) konakladım. Girişteki rampası inanılmaz dik, 2 kişi olmadan çıkmak mümkün değil. Fakat temiz biryerdi. Merkeze yakın olması avantaj tabiki. Merkezde gezilecek yerler genelde rampada bulunduğu için yanınızda birinin bulunması faydanıza olacaktır. Baklava konusunda antep’in üzerine tanımıyorum. Bu konuda oldukça iyiler.

MARDİN

Eski mardin’e 3 km mesafede olan Büyük Mardin Otelinde konakladım. Engelliye uygun fakat temizliği iyi olmayan bir oteldi. Mardin’de engelliye uygun biryer bulmak mümkün değil, eski mardin yokuşta ve merdivenli bir yer. Aynı zamada yollar da Arnavut kaldırımı olduğu için sandalyeye pek uygun değil. Ama giderseniz kaburga dolması yemenizi ve bol bol badem şekeri yemenizi tavsiye ederim. Burada hem gündüzünü hem de akşamını görmenizi tavsiye ederim. Midyat a da uğradım ve burası mardin merkeze nazaran bizim için daha ulaşılabilir geldi bana.

DİYARBAKIR

Merkeze 5 km mesafede olan Dicle Üniversitesi Konuk Evi 2 de konakladım, üniversite kampüsünün içinde mükemmel doğanın içinde, sakin, temiz ve uygun bir yer. Herhangi bir sorun yaşamadım. Merkez’de tarihi yerlerde, caddelerinde sandalye ile rahat dolaştım. Ufak tefek engeller vardı ama, yanınızda biri ile rahatlıkla gezebilirsiniz. Ciğer yemenizi ve burma kadayıf yemenizi kesinlikle tavsiye ederim.

ADIYAMAN

Merkeze 2 km mesafede Polisevi (0416 225 04 71) engelli için uygun. Merkez ve kale etrafı dolaşılabilir. Adıyaman’ın özel kıyma kebabını yemenizi tavsiye ederim. Sonrasında da tabi ki çiğköfte yemeyi unutmayın.

KAHRAMANMARAŞ

Merkeze 3 km mesafede bulunan öğretmenevinde (0344 225 55 80) konakladım. Engelliye çok uygun, temiz, rahat ve konforlu bir yerdi. Kesinlikle tavsiye ederim. Kalesine araçla çıkılabilir ama mekanlara ulaşabilirsiniz. Merkez rahat dolaşılabilir. Dondurma yemeden ve kuzu pirzola yemeden dönmeyin.

ENGELLİLER İÇİN MÜZE GAZHANE

By Kısa Kısa İstanbul

İBB tarafından restorasyona tabi tutulan 130 yıllık geçmişe sahip tarihi yapı, kültür ve sanat odaklı bir “yaşam alanı” konseptiyle İstanbul’a kazandırılmış. 9 Temmuz 2021 de kapılarını açan Gazhane’ye açılışından kısa bir süre sonra yolumuz düştü.

Açılışı daha yeni olduğundan bir ölçüde kabul edilebilir eksikleri olsa da genelde ziyaretimiz sorunsun geçti. Eksiklik olarak, engelli otoparkını bulamamamız ve otoparktan inişi sağlayan asansörün çalışır olmamasıydı. Ama orada çalışanların yardımı ile bu sorunların üstesinden geldik. Sanırım geçen sürede bu sorunlar da halledilmiştir.

Fazla geniş olmayan mekanda açık olan tüm yerlere ulaşım sorunu olmadığını gözlemledik.

7’den 70’e tüm insanları kucaklayan Müze Gazhane, toplam 32 bin metrekarelik bir alana yayılan yerleşkesinde İklim Müzesi, Karikatür ve Mizah Müzesi, Çocuk Bilim Merkezi, Afife Batur Kütüphanesi, Gazhane Galeri, geçici sergi alanı, sesli / sessiz çalışma alanları, İBB Şehir Tiyatroları’na ait iki tiyatro & konser salonu ve İstanbul Kitapçısının yanı sıra kafe, restoran, kapalı otopark gibi farklı ihtiyaçlara yanıt verecek mekânlara ev sahipliği yapıyor. Yeşil alanlarıyla da dikkat çeken müzenin bahçesinde ise 7 heykeltraşın Haliç Tersanesi’nde atık materyallerden ürettiği heykeller ziyaretçileri karşılıyor.

Bilhassa Çocuklar için eğitici salonları bulunan mekanda, çocuklarınız ile güzel ve yararlı saatler geçirebilir ve kafesinde kahvenizi yudumlayabilirsiniz.

Restoran için de (kapısında engelli işareti bulunmasa da) temiz ve bakımlı bir engelli tuvaleti bulunmaktadır. Sanırım kapısına engelli işareti konulmuştur.

Uğur Varlıoğlu “Belgrad’ı Engelsiz Gez”

By Konuk Yazarlarımız

Sava ve Tuna Nehirlerinin kenarında yemyeşil, çok güzel bir şehir Belgrad. Kalesi, kiliseleri, parkları, nehirleri Belgrad için söylenebilecek en önemli özellikleri. Sırbistan’ın başkenti Belgradı Ağustos 2016’da yaptığım seyahatte görme fırsatı buldum. Sabiha Gökçenden kalkan uçağımız Belgrad Nikola Tesla havalimanına yaklaşık 1.5 saatte ulaştı. Uçağın Belgrad semalarında alçalmaya başladığı ilk anda çevreye verdikleri önemi çok iyi görebildik. Havalimanı şehir merkezinden yaklaşık 30 dakika mesafede, taksi veya otobüsle ulaşabiliyorsunuz. Biz taksi ile yaklaşık 45 TL karşılığı ücretle otelimiz Holiday Inn Express Belgrade City’e ulaştık. Otel yeni yapılmış, güzel, temiz ve konforlu bir şehir oteli.  Konumu da çok iyi diyebilirim. Tüm tarihi yerlere yürüme mesafesinde. Sadece Ada Ciganlija isimli Sava nehri üzerindeki adaya gitmek için taksiye binmemiz gerekti. Onun haricinde şehir içinde tramvay ve otobüs çok yaygın ve trafiğe takılmadan hızlıca gideceğiniz yere ulaşabiliyorsunuz. Belgrad’da metro yok ama genel olarak şehir içinde ulaşım rahat. Belgrad para birimi Sırp Dinarı ve yaklaşık bugün için TL’nin 38-40 katı. Yani 400 Dinarı 10 TL karşılığı düşünebilirsiniz. Şehir içinde tarihi yerler arasında ulaşım 10-20 TL arasında tutar. Ulaşımda en önemli dikkat etmeniz gereken korsan taksilere binmemek ve gideceğiniz yere ne kadar tutar diye önceden şöföre sormanız. Aksi halde kötü sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Bu konuda internette çok kötü yorumlar vardı ancak ben korsan taksiyi nasıl ayıracağımı bazı yorumlarda gördüğümden sorun yaşamadın. Taksinin plakasının sonu TX ile bitiyorsa bu yasal taksi oluyor. Korsan taksiler de gerçek taksiler gibi boyanıp numaralandırıldığından, korsan taksiyi ayırmanız çok güç. Belgrad’da yeme içme hem çok seçenekli, hem lezzetli hem de çok ucuz. Ayrıca porsiyonlarda Türkiye’dekinden çok daha büyük. Çok lüks restoranlarda bile 20-25 TL (içki hariç) çok lezzetli ve doyurucu yemekler yiyebiliyorsunuz. Hele yol üstündeki pizzacılar ve kafelerde 10 TL’nin altında çok rahat doyabilirsiniz. Belgrad’da euro geçmiyor, sadece dinar kabul ediyorlar. Ama bu sizi endişelendirmesin, bu kadar çok döviz bürosunu başka yerde bulabileceğinizi zannetmiyorum. Otelin euro kabul etmeyeceğini düşünmemiştim ancak otelin içinde bile döviz çeviren makine vardı. Euro veya doları çok rahat dinara çevirebilirsiniz. Şehir içinde onlarca döviz bürosu var.

Belgrad’a Cuma günü öğlen saatlerinde indik ve biraz dinlenip şehrin ana caddelerinden Kralja Aleksandra Bulvarına çıktık. Taş Meydan parkında dinlenip, Saint Mark kilisesini gezdik. Daha sonra parkın ortasında yer alan restoranda yemek yedik. Bu parka daha sonraki günlerde de yemek yemek ve dinlenmek için sıkça geldik. Belgrad’daki parklar insanların spor yapmasına, eğlenmesine, iyi zaman geçirmelerine çok iyi fırsat tanıyacak şekilde tasarlanmış. Kalabalık olsa bile gürültülü veya yorucu değil, aksine çok keyifli yerler. Taş Meydan parkı da şehrin içinde güzel bir park ve restoranı, güzel konumu ve lezzetli yemekleri ile ideal bir yer. Tatlılar 6TL, salatalar 10-15 TL, et yemekleri 15-20 TL karşılığı diyebilirim ve porsiyonları hayli büyük. Örneğin sipariş verdiğim krep 2 büyük parçaydı ve 1 porsiyon sipariş vermemize rağmen 2 porsiyon getirdiler zannetmiştim. 6 TL’ye bu kadar büyük tatlı porsiyonu olduğunu öğrenince şaşırmıştım. Ama sonraki günlerde de diğer yerlerde yemek yedikçe büyük ve ucuz olması Belgrad için çok yaygın bir durum.

     

Cumartesi günü sabahtan Aziz Sava Katedraline gittik. Bu Belgrad’ın en simge yerlerinden biri. Çok büyük, güzel bir katedral ve yanında büyük bir park var. Burada en az 1-1.5 saat zaman geçirebilirsiniz. Parka bakan caddelerde güzel kafeler var. Özellikle Cafe Factory isimli kafe hakkında çok güzel yorumlar vardı ancak biz kahvaltıdan hemen sonra gittiğimiz için girmedik. Giderseniz denemenizi öneririm.

Sava Kilsesinin önündeki ana cadde (Kralja Milana caddesi) boyunca ilerleyip önceki gün gittiğimiz Kralja Aleksandra Bulvarına ulaştık. Bu bulvar üzerinde sırasıyla Sırbistan Parlamentosu, Eski Saray (Stari Dvor) ve Cumhuriyet meydanı var. Cumhuriyet meydanına ulaştığımızda iki seçeneğimiz vardı. Ya soldan devam edip Kneza Mihaila alış veriş caddesini dolaşabilir ve Kale’ye ulaşabilirdik. Ya da sağ taraftan Skadarska caddesinde yemek yiyebilirdik. Öğle yemeği saati olduğundan ve biraz dinlenmek de istediğimizden Skadarska caddesine gittik. Bu cadde trafiğe kapalı ve restoranların olduğu çok eğlenceli bir yer. Geceleri canlı müzik de olduğundan aslında gece gitmeniz daha iyi olur. Hem güzel bir yemek yer, hem de müzik dinleyebilirsiniz. Buradaki restoranlarda kişi başı 20-25 TL’ye (içki hariç) çok iyi doyabilirsiniz. Sokak arnavut kaldırımı olduğundan tekerlekli sandalye ile dolaşması çok sıkıntılı ancak biz ilk girişteki restorana girdiğimizden pek sıkıntı çekmedik.

     

Yemeğimizi bitirdikten sonra tekrar Cumhuriyet meydanına ve buradan Kneza Mihaila caddesine ulaştık. Bu cadde Belgrad’ın en ünlü alış veriş caddesi. Trafiğe kapalı, çok geniş bir cadde. Caddenin ortasın sokak gösterileri yapılıyor, çok hareketli ve eğlenceli bir yer. Ayrıca kafeler ve restoranlar bulunuyor. Biz dondurma satan bir kafede oturup, sokak eğlencelerini izledikten sonra Kalemegdan ve Belgrad Kalesine ulaştık. Osmanlı zamanından kalma çok fazla eser mevcut ve taş meydan, kale meydan, ada… gibi birçok Türkçe kelimeyi gündelik yaşamda görmeniz mümkün. Kalemegdan Kalenin yanındaki geniş park. Hem Sava ve Tuna nehrinin kesiştiği noktaya baktığı için çok güzel manzarası var, hem de bir bölümünde alış veriş yapabileceğiniz çeşitli tezgahlar var. Burada hediyeli eşyalar alabilirsiniz ve güzel manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Belgrad Kalesi içinde hayvanat bahçesi ve kiliseler olan geniş bir yerleşke. Kalemegdan ve Kale’de 2-3 saat zaman geçirebilirsiniz. Kelamagdan tekerlekli sandalye ile çok rahat dolaşılabilecek bir yer ancak kalenin içi arnavut kaldırımı ve bazı yerlerde basamaklar var, kalenin içine girmedim.

Pazar günün önemli bir kısmını Ada Ciganlija’ya ayırmak istedik. Siz de giderseniz buraya 1 gün ayırmanızı tavsiye ederim. Sava Nehrinin ortasında bir ucundan öbür ucuna 4 kilometre olan ince uzun çok güzel bir ada. Bir tarafı plaj, diğer tarafı kafe/barlar olan, her türlü spor aktivitesi (su oyunları, deniz bisikleti, jet ski..), bisiklet ve paten yolu, yürüyüş yolları, kafeleri, piknik alanları, golf sahası ve çok çeşitli aktiviteleri yapabileceğiniz çok güzel bir ada. Benim gördüğüm en iyi değerlendirilmiş park ve yeşil alan diyebilirim. Giriş ücreti yok. Otelden adaya 20 TL’ye taksi ile ulaştık. 4-5 saat zaman geçirdik ama çok rahat tüm gün geçirebilirsiniz. Plaja ve nehire tekerlekli sandalye ile girmek için birden fazla rampa ve yol yapılmış. Plaj kısmı iki uçtan kapatılmış ama uzunluğu 4 km olduğundan siz bunu pek farketmiyorsunuz.  Böylece akıntı olmadan, güvenli şekilde güzel bir kumsalda denize girmiş oluyorsunuz. Plajın hemen yanında kafeler mevcut ancak aralarında mesafe olduğu ve yüksek sesle müzik çalmadıklarından çok dinlendirici, eğlenceli, güzel bir alan. Bence Belgrad’ın en özel yeri Ada Ciganlija.

     

Belgrad gördüğüm kadarıyla çok güvenli bir şehir. Gece geç saatlere kadar yaşlısı genci sokaklarda. Kimse bir tedirginlik içinde değil, 15 yaşında çocukları gece 11’de yalnız başında dolaşırken görüyorsunuz. Ben hiç hırsızlık veya başka bir güvenlik sorunu görmedim. Polis ve güvenlik görevlisi bile çok nadir gördüm.

Tekerlekli sandalye ile dolaşmak için çok uygun bir şehir Belgrad. Kaldırım yüksekliği az ve her tarafta eğimi düşük rampalar mevcut. Çok nadir olarak rampanın önlerine parkeden araçlarla karşılaştım ama kaldırımlarda birden fazla rampa olduğundan benim için sorun olmadı. Engelliler açısından Belgrad’ı eleştireceğim tek yön az sayıda tekerlekli sandalyeye uygun tuvalet olması. Ancak turistik otellerde veya bazı turistik yerlerde engelli tuvaleti bulabiliyorsunuz. Ama genel olarak Belgrad insanlarıyla, şehirin yapısıyla, ulaşımıyla tekerlekli sandalye kullananlar için sıkıntı çekilmeden dolaşılabilecek bir şehir.

Belgrada gidecek olanlar için en önemli tavsiyem güneşli günlerde gidin. Tüm turistik yerler, caddeler, parklar ve adası güneşli günlerde çok daha güzel olur. Yağmurda rahat dolaşılabilir bir şehir değil, uzun süre yağmur altında dolaşmanız gerekir, ben hiç tavsiye etmem, kapalı alan sayısı çok az.

Ben Belgrad’ı çok beğendim. 3 gece kaldım ve gezilecek yerlerin birçoğunu gezdim. Yaz ayları için çok ideal bir seyahat noktası olduğunu düşünüyorum. Şu an için vizesiz gidilebiliyor olması da çok büyük avantaj.

Belgrad’a gidecek olanlara iyi eğlenceler.

Uğur Varlıoğlu

[email protected]

Gizem Karagöz – Polonezköy Country Clup

By Konuk Yazarlarımız

Polonezköy Country Club 1981’de hizmete girmiş Polonezköy’ün en eski turizm amaçlı tesisi. Tesis konaklama bölümü ve Piknik alanı olmak üzere iki parçadan oluşuyor. Ben Polenezköy’de başka yere giderken tesadüf eseri burayı keşfettim. Araştırdığımda içindeki çeşitli hayvanların ve ortamın fotoğraflarını da görünce çok hoşuma gitti. Hemen bir hafta sonraki planımızı bu doğrultuda planladık.

Biz arkadaşlarımız ile beraber piknik alanına gittik. Gittiğimiz gün yarım gün tatil olduğundan dolayı mı bilemiyorum ama gayet sakindi. Sorduğumda hafta sonu çok fazla ziyaretçinin geldiğini söylediler. Alana giriş yaptığınızda geniş bir otoparkla karşılaşıyorsunuz. Arabanızı park ettikten sonra kapıdan biletinizi alıp turnikelerden giriş yapıyorsunuz.

 

Girdiğiniz gibi oranın adeta sahibi olan Pug cinsi oldukça yaşlı bir o kadar sevimli bir köpek karşılıyor ve size gideceğiniz yere kadar eşlik ediyor. Bilet kişi başı 25 tl. Engelliler için ise 15 tl.  Bununla beraber piknik ve hayvan parkından yararlanabiliyorsunuz. Artı tarafı da giriş ücretinizi piknik alanından aldığınız yiyeceklerden düşüyorlar.

Biz kendin pişir kendin ye yaptık. Orada istediğiniz her şey var. Et çeşitleri, Salata çeşitleri yanında sebzeleri, hellim peyniri, alkollü veya alkolsüz içecekleri ve aklıma gelmeyen bir çok çeşidi bulabilirsiniz.

     

     

Biz yanına ekstra olarak patates kızartmamızı da söyledik. Masalar rahat 8-10 kişi alabilecek kadar büyük ortasında ise mangal bölümü var. Közü getirip kendileri mangalı hazırlıyorlar. Gerisi artık sizde. Biz gittiğimizde hava biraz serindi ama ortada yanan mangal ile hepimiz ısındık.

     

     

Yemek boyunca bize eşlik eden tavuz kuşları, leylekler etrafınızda dolaşıyorlar. Çalışanlar da çok ilgili ve güler yüzlüler. Güzel sohbetten ve yemeyi yiyip karnımızı güzelce doyurduktan sonra alanı gezmeye başladık.

     

Hayvan Parkı 1995 senesinde hobi olarak değişik hayvan besleme ile başlayıp, kangurudan, geyiğe, lamaya kadar çok geniş bir koleksiyona ulaşmış. Parkta tekerlekli sandalye ile gezi gayet rahat bazı eğim ve yokuş yerleri mevcut tabikide yanınızda biri olmadan çok zor. Ziyaretçilere kafes arkasından değilde en doğal ortamlarında görebilmeleri sağlanmış. Diğer tarafda da özgürce dolaşan canlılar var. Tavşanlar, midilliler, lamalar. Biraz daha maymunların, kanguruların, develerin, geyiklerin ve bir dolu diğer canlıların aralarından geçtikten sonra aşağı tarafta göle ulaşıyorsunuz. 

     

Gölde ördekler, karabataklar sizi karşılıyor. Orada banklarda oturup gölün keyfini çıkarabilir güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Gölde gezi tekneside vardı. Muhtemelen gelen misafirlere gölet içinde tur attırıyorlar. Yalnız gölete tekerlekli sandalye ile ulaşım imkansız. Çünkü merdiven ile inebiliyorsunuz. Yukarıdan görebilme şansınız olabilir. Gezimize diğer canlı türlerini görerek devam ediyoruz.

     

     

     

Biz arkadaşlarımızla çok keyifli zaman geçirdik ve memun kaldık. Kendinize bir günü bunun için ayırmanızı tavsiye ederim. Özellikle çocuklu aileler için güzel bir hafta sonu planı olabilir.

     

Parkın diğer alanına geldiğiniz zaman ise Polenezköy country Clubun konaklama alanına geliyorsuz. Konaklama bölümü için gelmediğim için sizlere bu konu hakkında bilgi veremeyeceğim ama sitesinde yeterli anlatımı mevcut. Ayrıca alanda yüzme havuzu var. Yazın haftanın 7 günü ziyaretçilere açık. Park ve havuzdan yararlanmak için hafta içi 40 tl hafta sonu 60 tl ödemeniz gerekiyor.

www.polonezkoy.com/polonezkoy-country-club.asp

Küçük bir not; Hafta sonu ve tatil günleri 12:30’a kadar kahvaltı servisleri var. Park geziside 12:30 dan sonra başlıyor. İçeriye dışarıdan hiç bir şekilde yiyecek sokamıyorsunuz. Kontrol ediliyor. Ayrıca buraya evcil hayvanınız ile beraber gelemiyorsunuz. Bunun sebebinin  parkda özgürce dolaşan canlılar olduğunu düşünüyorum.

İyi Gezmeler 🙂

Gizem KARAGÖZ

Gizem Karagöz “Engelliler için Atatürk Arboretumu”

By Konuk Yazarlarımız

Atatürk Arboretumu, İstanbul’un Sarıyer ilçesinde bulunan, birbirinden farklı ağaç çeşitlerinin bulunduğu bir orman. Genel olarak engellilere uygun bir alan ama tek başınıza gezmeyi önermiyorum. Engebeli ve yokuşlu alanlar mevcut. Mutlaka bir desteğe ihtiyacınız var.

     

Atatürk Arboretumu, İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayrettin Kayacık’ın İstanbul’da Arboretum kurma önerisi ile oluşmuş ve 1949 yılında çalışmalara başlanmış. Arboretumun kelime anlamı, çok çeşitli ağaç ve ağaççıkların bulunduğu, bu amaçla özel olarak hazırlanmış botanik bahçesi demek. Böyle bahçeler bilimsel araştırma ve gözlemler için kullanılıyor. Çeşitli canlı ağaç türlerinin  koleksiyonunu barındıran ve aslına bakılırsa keyifle ve merakla gezilebilecek bir doğa müzesi.

Arboretum İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü’nün Bahçeköy Orman İşletme Müdürlüğü’ne bağlı. Danışma kurulunda bilimsel otorite İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ne bağlı. Aynı zamanda üniversitenin bilimsel inceleme ve gözlem alanı. İdari otorite ise Orman Genel Müdürlüğü’ne ait. Mülkiyet ve finans kaynağı yine Orman Genel Müdürlüğü.

296 hektarlık bir alana sahip bu canlı bitki müzesinde 2000 civarında farklı bitki türü bulunuyor. Özellikle nesli tükenme tehlikesi altında olan bitkileri korumak ve yetiştirmeye özen gösteriyorlar. Her bir bitkinin ilk günden kayıtları tutulmuş ve etikletmiş. Özellikle ormanın yapısı meşe yetişmesine uygun olduğundan dolayı meşe ve onun familyasına ağırlık verilmiş. Arboretumun belli bir kısmı sadece meşe sahası olarak ayrılmış. Sadece Türkiye değil farklı ülkelerdeki Arboretumlardan tohumlar bu Arboretuma gönderilmiş. Bu alanda Amerikadan, Meksikadan, Japonya ve Azerbeycandan meşe türlerini görebilirsiniz.

Arboretum, pazartesi günleri hariç her gün açık. Girişinde ufakta olsa otoparkı mevcut. Engelliler içinde yer ayırmışlar biz gittiğimiz zaman boştu. Bence sadece bir tesadüf çünkü çıkarken başka birisinin engelli yerine park ettiğine şahit olduk. Ücretler hafta içi ve hafta sonu için farklı. Hafta içi 5 tl Hafta sonu ve bayram tatillerinde 15 tl. Ama tabikide engellilerden ücret alınmıyor. Ayrıca öğrenciler için de daha uygun ücretleri mevcut.

     

Kapısından girdiğiniz anda sizi büyüleyen bir doğa ile karşılaşıyorsunuz. Yalnız Arboretumun bazı kuralları var. Öncellikle her türlü yiyecek, alkollü ve alkolsüz içecek su hariç sokulması yasak. O yüzden yanınıza mutlaka su almanızı tavsiye ederim. Özellikle sıcak havalarda alanı dolaşırken çok ihtiyacınız olacak. Aynı zamanda Doğal ortamı bozmamak için içeride herhangi bir büfeye ya da kafeye yer vermemişler. Alan içerisinde engelli ve normal tuvaletler mevcut hemen girişte 2 adet gölün ortasında çamlı yoldan yukarı doğru çıkarken karşısınıza gelecek. Zaten girişte size broşür veriyorlar bu broşürle gezi yerlerini numaralar ile çok güzel anlatmışlar.

Arboretumda üç adet yürüme alanı mevcut. Küçük gölet turu, Göl çevresi turu ve en uzun ve birazda yokuşa sahip Çamlı yol turu. Aynı zamanda Çamlı yol hariç iki alanda engelliler ve gezenler için bank alanı mevcut. Çamlı yolda oturma alanı yapmamışlar. Belki diğer yerlerde gölün keyfine çıkarmak için koymuş olabilirler ama bence Çamlı yolda da bank olmalıymış. Özellikle yaz aylarında uzun yürümelerde insan dinlenme ihtiyacı hissediyor.

 

Göllerde bolca ördeklere ve kaplumbağalara rastlayabilirsiniz. Her boydan kaplumbağa ya güneşleniyor ya da yüzüyorlar. Bana daha önce su yılanı olabilir demişlerdi ama ben rastlamadım. Ayrıca fotoğraf makinanızı mutlaka yanınıza almalısınız. Elinizden bırakmayacağınıza eminim.

     

     

Arboretum içinde yürüdükçe önünüze çıkan birbirinden değişik bitkiler sizi cezbediyor. Her bir bitkinin altına küçük tabelalar içersinde isimlerini görüceksiniz.

 

Benim gibi doğaya ve hayvanlara meraklıysanız bu doğal cennete çok keyif alacaksınız. Burası adeta yaşayan bir koleksiyon. Gidin doğanın keyfini çıkarın 🙂

ins: @bonjourbonita

Duayen yazar Hıncal Uluç-2015

By Konuk Yazarlarımız

Duayen yazar Hıncal Uluç’un Sabah Gazetesinde yayınlanan “ya biz utanma engelliler” adlı yazısını kendisinin izni ile sizlerle paylaşmak istiyorum.

 Ya biz Utanma Engelliler!..

Hafta sonu eve kapandım. Birikmiş gazeteleri devirmek için.. En çok yazı hangi konuda yazılmış, inanmazsınız.. Engelliler..

Hemen her gazetede haberler, köşe yazıları.. Efendim Dünya Engelliler Günüymüş de..

Engelliler.. Bu ülkede gerçek azınlıklar.. Gerçek ayrımcılık kurbanları.. Gerçek ezilenler..

Kimse kızmasın.. Sokak köpekleri, kedileri kadar arayanı, soranı, koruyanı olmayanlar..

Hemen her gazetede ayni fotoğraf vardı..

Dünya Engelliler Günü dolayısıyla bir engelli, Kırklareli Valisi’ni ziyaret ediyor. Nerde?.. Vilayet Konağı’nda..

Aslında o özel günde Vali’nin engellileri ziyaret etmesi gerek.. Güldürmeyin beni..

Fotoğrafta, iki ayağı da tutmayan engelli, merdivenleri sürünerek tırmanırken görülüyor.. Vilayet Konağı’nda sürünen engelli..

Çünkü vilayet konağında engelliler için kolaylık sağlayacak bir düzenleme yok.. Tekerlekli sandalyenin itilebileceği bir rampa, ya da asansör.. Belki asansör vardır da, Sayın Vali kullanıyordur sadece..

1994’ü hatırladım. Dünya Kupasına koltuk değnekleriyle gitmiştim. Vurulan bacağım alçıdaydı. Los Angeles’te stadyumun etrafında bir park vardı. Parkın içinde de basın merkezi.. Merkezden maça yaklaşık bir, bir buçuk kilometre yol.. Bisiklet bile yasak. Parkın içinde herkes yürümek zorunda..

“Siz merak etmeyin” dedi, Amerikalılar. Hani şu golf arabaları var ya, hava alanlarında falan da kullanılan. Öyle bir araba tahsis ettiler emrime.. Kazım, beni oto parka bırakıyor. Golf arabası alıyor, merkeze.. Oradan, ne zaman istersem maça.. Maç sonu bekliyor beni, merkeze ve oto parka götürmek için..

Yazılı, görüntülü, beş bine yakın gazeteci var, bendeki forsa bakın..

İlk gün maça gittik ki, statta kapalı tribün yok. Basın tribünü güneşin altında. Alçının altında üç aydır su yüzü görmemiş bacak terleyince bir kaşınıyor.. Derhal basın merkezine döndüm. “Burası güneşin altı.. Oturamam” dedim.. Stadın planını bilgisayar ekranına getirdiler.. En arkada, millet dışarı düşmesin, ya da atlamasın gibisinden bir koruma yapmışlar. Tente bir kuşak sarıyor, tribünün en arka sırasını.. En yukarıdaki sıraya oturursan, gölgedesin. Ama o sıralar biletli. Yerler aylar öncesinden satılmış..

“Siz merak etmeyin” dediler.. Ne yaptılar bilmiyorum.. Bir saat sonra haber geldi. Oradan yerim ayrılmış. Bütün maçları oradan izleyebileceğim..

“Tamam da, 88 basamağı nasıl çıkacağım” dedim..

“Şeref Tribünü asansörünü kullanacaksınız. Golf arabanızı kullanan arkadaş sizi yerinize kadar götürecek, gereken izinler alındı” dedi.. Tüm maçlara öyle gittim. Final geldi çattı. Bir gün evvel, golfü kullanan arkadaş yanıma geldi. “Yarın maça iki saat önce gideceğiz” dedi.. “Çünkü yarın Başkan maça geliyor. CIA, asansörü sabahtan devralacak, yarın kimse asansörü kullanamayacak. Sizin için özel izin alındı. Ama iki saat önce olma kaydıyla.. Merak etmeyin sıkılmazsınız. Zaten kapanış töreni gösterileri var..”

Final günü asansörü bir Clinton kullandı, bir de ben..

O sene İstanbul’da oy vermeye gitmiştim. Bir ilkokula.. Benim sandık en üst kattaydı. Asansör yoktu. Engelliler için önlem de alınmamıştı. Tekerlekli sandalyemi 6 arkadaş yüklendiler. En üst kata öyle çıkıp inmiştik.

AKM’de gala vardı. Gittik. Kat kat merdivenlerden gene tekerlekli sandalyemi altı arkadaş kucakladı. Çünkü AKM’de engelliler için önlem yoktu. Yıllar sonra öğrendim ki, aslında varmış, ama kullanmak kimsenin aklına gelmemiş, unutulmuş.

Amerika’da genelli olmakla, Türkiye’dekinin farkını yaşayarak görmüştüm. Bir kaç yazı yazdım, dönünce.. Sonra alçım çıktı. Normal yaşamıma döndüm ve bitti. Damdan düştüğüm halde bitti..

Bu yıl mart ayında TIM’de “Esirgeme” diye bir gece yaşadık. 17 Mart’ta bütün gece nasıl ağladığımızı yazdım, yanımdaki Korcan Karar’la..

Galatasaray Engelli Takımının Yavuz Bingöl’e eşlik ettiği Kara Tren’de.. Görmeyen Şilay Turan’ın Lale Devri’nde.. Tekerlekli sandalyedeki Yıldız Aktürk “Sorma” diye harikalar yaratırken..

“Anlat arkadaşımı söyleyen Sevda Bozbey konuşurken..

Ben Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdim. İngilizce ve İspanyolca biliyorum. Ama işsizim. 2 yılda bir yığın yere baş vurdum. Bir yığın CV (Özgeçmiş) yolladım. Mülakata gittim.. Beni dinlediler dinlediler ‘Senden iyi telefon memuresi olur’ dediler.. Kör oldunuz mu, size iş yok.. Olan da, bankamatik memuru.. ‘Git maaşını çek, ama buraya gelme’ diyorlar.. Çünkü engelliler görüntüyü bozuyor onlarca” diye yazmışım o gün..

Sonra ne olmuş.. Sonra ne yapmışım?.. Korcan Karar, televizyonda ne yapmış?.

Engelliler Günü’nde tonla haber ve yazı yayınlayan medya ne yapmış?.

Sevda Bozbey iş bulmuş mu mesela?. Merak etmiş miyim?..

Engelli sporcular dünya çapında başarılara ulaşmışlar, marttan bu yana.. Tonlarla spor sayfası yapan gazetelerimiz, Guti’nin sevgilisine ayırdıkları yerin onda birini, bu engellere rağmen kazanılan zaferlere vermemişler.

Türkiye Engelliler için sadece nutuk atıyor yıllardan beri.. Sadece bir gün yazıp unutuyor gazeteci.. Kılını kıpırdatmıyor, siyasetçi. Parmak oynatmıyor bürokrat..

Sokaklarında en az engelli görülen ülkeyiz. Çünkü, körümüz, topalımız sokağa çıkamıyor. Çünkü yerel yönetimler dahil, engelliler için bir şeyler yapan yok.. Yapılanlar da göstermelik. İşe yaramaz..

Bu ayıp bize yeter mi?.

Yetmez..

17 Mart tarihli yazımın son satırlarını okumak ister misiniz?.

“Sahnede gördüğüm her engel, sahip olduğum, ama sahip olduğum için farkına varmadığım gerçek zenginliklerimi anlattı bana..

..Ve de bu ülkede, engellilere destek olmak, onlara insanca yaşama hakkı vermek için hiçbir şey yapmadığımızı..

1994 yılında tekerlekli sandalye ile gitmiştim Amerika’ya.. Krallar gibi yaşatmıştı beni, engelli olmam.. Amerika Başkanı ile ayni koşulları vermişlerdi bana.. Türkiye’deki engelli 5.5 ayımın her günü cehennem olurken..

Farkı en iyi bilenlerden biriydim.. Ama ne yaptım?..

Ne yaptık?..

‘Bu gece bize fırsat verildiğinde neler yapabileceğimizi gösterdik’ dedi engelliler.. Harikalar yaratarak gösterdiler de gerçekten..

Ama unutacağız..

Yıllardır unuttuğumuz gibi, gene unutacağız!..

Çünkü asıl engelli olanlar bizleriz..

Hatırlama engellisi!.. Unutma özürlüsü bizler!.”

“Unutacağız” demişim, 17 Mart günü.. Sözümü tuttum ve unuttum. 

Çünkü asıl engelli benim.. Biziz.. Tüm medya..

Biz aslında Utanma Engellisiyiz!..

Hıncal ULUÇ

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2010/12/07/ya_biz_utanma_engelliler

Bülent Küçükaslan yazısı

By Konuk Yazarlarımız

“Engelliler.biz”  internette engellileri buluşturan Ülkemizin konusunda en fazla izlenen sitesinin kurucusu olan namı diğer “Oturan boğa” Bülent Küçükaslan. 50.000’e ulaşan takipçisi ile yüzlerce konu başlığı ile engelli ve engelsiz insanların baş vurduğu web sitesini oluşturmayı başarmış bir insan. Sitesinin amacını kendisi şöyle ifade ediyor”  Bu sitenin ideolojisi sistem tarafından ezilen tüm kesimlerin ve demokrasinin yanında, kudurgan kapitalizmin ve militarizmin tam karşısında olmaktır. 
Sakat olmanın, bu netlikte taraf olmayı kaçınılmaz hale getiren eşsiz bir hâl olduğunu düşünüyorum. Buradan hareketle hedefimiz, sakatlık konusunda teorik, felsefik ve sosyolojik açıdan fikirler geliştirmek, Yabancı dilde yapılan çalışmaları Türkçeye çevirmek (çevrilmesine vesile olmak), konuya dair geniş katılımlı tartışmalara girmektir”

Bir başarı öyküsü kısacası. Samimi ve kaliteli iki kardeşi var. Kardeşleri onun en önemli yardımcıları. Engelleri sınırlamasa daha neler yapardı bilemiyorum. Bülent Küçükaslan Sitesinde yayınlanan son yazısı ile sitemize konuk oluyor. Teşekkürler ve başarılar.

Sakatlar kimseden çekmedi tıp doktorlarından çektiği kadar! | Bülent Küçükaslan

İLLALLAH!


Elinde çekiç olanın her yerde çivi görmesi misali, doktorlar da etraflarında her daim tamir edilmesi gereken bedenler/zihinler görüyor olsa gerek. Hatta aldıkları eğitimin sonucu olarak elde ettikleri şifa dağıtma ve can kurtarma becerilerini düşününce, bu yazıya konu olan sayısız olayı da veri olarak alırsak, kendilerine tanrısal bir rol vehmettiklerini, bir adım öteye geçelim hatta, bilme tekelini ellerinde tuttuklarına ve onların yol göstericiliği olmadan mümkün değil yaşayamayacağımıza inandıklarını pekala söyleyebiliriz. 
Aslında “aman, bu da onların sorunu” deyip biraz üzülüp geçmek mümkün, ama bu camiadaki insanlar biz sakatların kafasına her daim öyle amansız çekiç darbeleri indiriyor, kendilerini bu tanrı rolüne öyle çok kaptırıyorlar ki, öfkeyle dönüp, ” hasta mısınız yahu” diye söylenmeden geçemiyor insan!
Elbette burada amacım bir meslek grubunu toptan suçlamak değil. Ama tıp camiası ile toplum arasındaki bu fay hattının çok kritik olduğunu ve turnusol kağıdı misali incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. 

***

Başlamadan önce can alıcı üç soru sormamız ve cevaplamamız lazım: 
1- Sakatlar ortalamadan daha fazla sağlık sorunu mu yaşar? Cevap: Hayır. 
2- Öyleyse neden sakatlar durmadan tıp doktorları ile karşı karşıya gelir? Cevap: Çünkü sakatların sakat olduklarını her daim ispatlamaları gereken ahmakça bir sistem söz konusu! Bir sağlık kurulu bize “tamam sen sakatsın” demeden resmî olarak sakat sayılamıyoruz! 
3- Peki sağlık raporu almak sizin için neden sorun? Cevap: Ehliyet, araba, evde bakım, maaş, emeklilik, eğitim, istihdam, askerlik vb. bir sürü haktan yararlanabilmek için neredeyse yılda birkaç defa sağlık kuruluna girmemiz gerekiyor ve bu akıl sağlığını yitirmeden gerçekleşmesi mümkün olmayan bir eziyet! Üstelik, kentlerin engelleyici şekilde dizayn edildiği ve toplu taşıma kullanımının neredeyse imkansız olduğu bir ortamda bizlerin evden çıkıp düzenli olarak hastaneye gitmesi inanın oldukça uzun ve zahmetli bir iş. 

Şimdi bu sürecin neden eziyete döndüğünü, doktorların nasıl da zalim olabildiğini ve sistemin buna nasıl da çanak tuttuğunu gösteren örneklere geçebiliriz. Ve lütfen aşağıda yazdıklarımın istisnai örnekler olmadığını, bilakis, teamüle dönüşmüş olduğunu unutmayın.

Kara kaplı bir kitap var, bir Cetvel. Teoriye bakarsak, doktorlar bu cetvele bakıp kişideki sakatlık oranını söylüyor ve eğer oran % 40 ve üzeri ise, bu durumda kişi sakat statüsüne dâhil olup bazı haklardan yararlanabiliyor. Yani kabaca söylersek, bir gözün görmüyorsa % 32 ile sakat sayılmıyorsun; bir elin yoksa % 50 veya bir baston ve cihazla yürüyebiliyorsan % 42 vb. oranlar alıyorsun ve şükürler olsun ki tescilli sakat oluyorsun! 

Hadi, hangi hal için hangi oran verildiğine ve bu oran belirleme fantezisinin gündelik hayatta sakatların yaşamını nasıl ıskaladığına dair tartışmayı sonraya bırakalım, ama hiç değilse bir bana-bir de cetvele bakan her doktorun aynı oranı yazmasını istemek, bunu beklemek hakkımız olsa gerek; değil mi?
Yok, böyle bir şey umamayız! Kara kaplı kitabı eline alan her doktor önce vatandaşın talebine bakar, sonra vatandaşın elde edeceği olası hakkın kıymeti ile ters orantılı olarak rapordaki oranı düşürür ya da yükseltir! Evet, vatandaşa düşük oran lazımsa yüksek, yüksek oran lazımsa düşük oran verilir! Vatandaş raporunda “X” ibaresi olsun isterse “Y” ibaresi, “Y” ibaresi olsun isterse “X” ibaresi yazılır. Amaç belli: Vatandaş bir hak elde etmeyi umarken öyle bir cehennem eziyeti çeksin ki, bir daha aklından hak-mak geçirmesin!

***

Sol ayağından hareket kısıtlılığı olanlar bundan birkaç yıl öncesine kadar Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) istisnası ile araç alamıyordu. Gerekçe şuydu: ”Senin kısıtlılığın umurumda değil. Otomobil kullanmak için özel donanıma ihtiyacın yok; otomatik vitesli bir aracı pekâlâ kullanabilirsin”. 
Eyvallah! O zaman rapora H sınıfı sürücü belgesi için değil B sınıfı sürücü belgesi için ibare koyun ki otomatik vitesli tüm araçları kullanabileyim. Çünkü H sınıfı sürücü belgesi ile sadece ve sadece kendi üzerime kayıtlı bir aracı kullanabiliyorum… Yanıt net: “Olmaz, sen sakatsın ve sakatlara H sınıfı sürücü belgesi verilir!”

Sonra bir düzenleme yapıldı ve sol ayağından kısıtlılığı bulunup H sınıfı sürücü belgesi olanların hiçbir özel donanım şartı olmaksızın otomatik vitesli bir aracı ÖTV istisnası ile satın alabilmesinin önü açıldı. Peki, ne oldu dersiniz? Ne olacak, “Sen otomatik vitesli tüm araçları kullanabilirsin, H sınıfına gerek yok, al sana B sınıfı ehliyet için rapor” demeye başladılar! Yani, dün B isteyene zorla H veren sağlık kurulları bugün H isteyene zorla B veriyorlar! 

***

Benzer sakatlığı olan iki kişi beraber aynı hastaneye gidiyorlar, birisinin % 90 ve üzeri orana sahip bir rapora ihtiyacı var, diğerininse “H sınıfı sürücü belgesi alır” ibareli % 90’ın altında orana sahip bir rapora. 
Sonuç ne oluyor dersiniz? % 90’ın üzerinde isteyene % 89, % 90’ın altında isteyene % 96 oranlı rapor veriliyor! Böylece her ikisi de araç alımında vergi avantajından yararlanamıyor. Hamdolsun! 

***

Bir kolu olmayan, bir bacağı olmayan, bir ayağı ve eli olmayan, ve hatta hareket yetisinin % 95’ini yitiren kişilere dahi doğru teknoloji ile donatılmış araçları kullanabilmeleri için dünyanın gelişmiş bütün ülkelerinde sürücü belgesi verilir. Peki bizde durum nedir? 10 hastanenin 9’u “sürücü olamaz” raporu verir, ancak 1’i “sürücü olur” der! Gidip dil dökeriz, videolar izletip teknolojileri anlatmaya çalışırız, aynı durumda olup sürücü belgesi bulunan kişilerin raporlarını örnek olarak sunarız, kırk takla atarız yani, ama nafile! “Git nereye şikayet edersen et, bu yetki bende ve sana istediğin raporu vermiyorum”. Hadi bakalım!

***

Hastanelerde bir moda var: dağ gibi sakat olan, sittin sene bu sakatlığı değişmeyecek olan insanlara 1-2 yıl süreli rapor vermek! Çıkar yalvarırsın doktorlara, yahu bu çocuk düzelebilir mi, hayır! Peki neden yaşam boyu geçerli olan bir rapor vermiyorsunuz da 1-2 yılda bir bu eziyeti çekmemize neden oluyorsunuz? Cevap: “Çık dışarı, çık! Git nereye istersen şikayet et”. Adam biliyor şikâyet etse de hiçbir şeyin değişmeyeceğini, kendisine hiçbir zarar gelmeyeceğini… 
Lanet edip dönersin evine ve 1-2 senede bir de olsa rapor alabildiğin için şükredersin. Ama işkence bitmez tabii! Süre sonunda yıllardır çocuğun için özel eğitim ve evde bakım aylığı alabilmeni sağlayan raporu yeniden almak için aynı hastaneye gittiğinde rapora bir bakarsın, “özel eğitime ihtiyacı yoktur, Ağır özürlü değildir” diye bir raporu tutuşturmuşlar eline! Şoka girip kapı kapı dolanıp “bu çocuk 2 senede düzeldi mi, nesi değişti de bu raporu verirsiniz” diye feryat edersin. Haaaay hak; kim duyar sesini! Git şikâyet et… Artık çocuk ne özel eğitim alabilir ne de evde bakım aylığı. Cehennem biletini kesmiştir doktorlar!

***

Adam rapora başvurur, verilen oran % 39! İtiraz eder, % 25! Bir sene sonra başka hastaneye gidip rapor alır, % 60. Kuruma sunar, % 35! Emekliliğe başvurur, % 80, raporu Kurum’a verir % 59. Nedense oranlar hep lazım olanın 1 puan altında kalır! Şans!

***

Bir tane daha yazayım, son olsun. Emekli olmuş ve anlamsız yere 1-2 senede bir kontrol muayenesi istenen biri ister ki kontrol zamanı gelmeden önce yeni rapor sürecini tamamlasın ve emekli maaşı kesilmeden devam edebilsin. Erkenden SGK’dan sevk alıp hastanenin yolunu tutar. Deneyimlidir, ne yapması gerekiyorsa yapmaya hazırdır. Ama kader ağlarını örer tabii, o doktor senin bu doktor benim oda oda dolanır günlerce ve ne yazık ki raporu yetiştirmesi riske girer. Gecikmeye neden olan doktora can havliyle çıkıp durumu anlatır ve aldığı cevap: “Çık dışarı…”

***

Bunları umutsuz olduğum için yazmıyorum! Aksine, iki şeyin altını çizmek için yazıyorum: 

1- AKP hükümeti ilk kez iktidara geldiği yıllarda, bu tür sorunları Başbakanlık İletişim Merkezi’ne ilettiğimizde sorunlar büyük oranda çözülürdü. En azından çözmek için bir hareketlilik olduğunu anlardık. Ama son 5 yıldır AKP bu konuda tümüyle eskiye döndü! Artık BİMERhiçbir sorunu çözmeyen hantal bir garabet haline geldi ve neredeyse her konuda vatandaşı değil devleti kolluyor! Devletle işi olan inşaat müteahhidini kanuna rağmen kolla, devletle işi olan sakatın hakkını kanuna rağmen verme. Sahi, hangi vicdana sığıyor bu?

2- Tıp camiası, Allah aşkına bir durup düşünün! Doktor annesi, babası, kardeş tanıdığı olanlar, hele bir onlara sorun “sen de böyle misin, neden böyle” diye. Çok basit insani davranışlardan bahsediyoruz. Biraz insanlık, biraz akıl, biraz vicdan, biraz sorumluluk. Bırakın artık vatandaşa eziyet çektirmeyi. Rahatlayın biraz! Gelişmiş toplumlardaki gibi vatandaşa hizmet eden devlet yaratmak varken nedir bu ceberutluk! Sahiden buna hizmet etmek canınızı yakmıyor mu? Anlamak için sakat olmanız şart mı?

Bülent Küçükaslan
Engelliler.Biz Platformu

FİLİZ RECBER “BEYRUT GEZİ NOTLARI”

By Konuk Yazarlarımız

Sitemiz yazar ailesine Filiz Recber de katıldı. Kendisine, yaptığı Beyrut gezi notlarını  bizlerle paylaştığı için teşekkür ederiz.

Filiz Reçber 2006 yılında geçirdiğim trafik kazası sonucu sol kol ampute .Üniversite / İşletme bölümü mezunu olup halen Özel sektörde  çalışmaktadır.

Filiz Recber,bizlere, kendisini kısaca “İyi bir tiyatro izleyicisiyim. Müzikle ilgileniyorum. Kitap okumak hayatımın parçası. Şiir yazıyorum. Yeni yerler görmeyi, gezmeyi severim. Herkesin kendi hikayesini iyi yaşaması dileğiyle …”ifadesi ile tanıtmaktadır.

Bizde dileğine aynen katılıyor “herkesin kendi hikayesini iyi yaşamasını” temenni ediyoruz.

Kendisinin yaptığı Beyrut gezi notları aşağıda olup,  yapacağı diğer gezi notlarını da bizlerle paylaşmasını umuyoruz.

[email protected]

instagram filizrecber

GENEL BİLGİLER

Herkesin yönünü batıya çevirdiği zamanlarda İtalya ,Barcelona’yı vs seçmek varken biz 6 arkadaş yönümüzü Lübnan’a çevirdik .Arkadaşımın tv de izlediği bir belgesel sonucu Lübnan fikri ortaya atılmış oldu.Sosyal medya paylaşımların da görmeye alışmadığımız büyük bir iç savaşın içinden çıkmış olan Lübnan seyahat öncesi araştırmalarla daha büyülü görünmeye başladı .Vize istemediği içinde ayrıca cazip geldiğini söyleyebilirim .THY ve Pegasus un hemen hemen her gün direk uçuşları bulunmakta .Otelimizi internet üzerinden ayarlayıp gitmeden önce ücretini ödedik .4 yıldızlı bir otel de 4 gece konaklamaya biz 300 tl ödedik .Otelimiz El Hamra bölgesindeydi .El Hamra bölgesinde 150 civarında otel olduğunu öğrendik .Biz otelimizin yerini beğendik .Ben sol kol ampute bir engelli olarak bu yazı tecrübesini yazarken yürüme engeli olan arkadaşlar içinde notlar düşeceğim .

Beyrut’a gitmeden önce gezilecek yerleri not alıp ki bu yerler genelde bir birine yakın ona göre de bir otel lokasyonu belirleyebilirsiniz.Biz seyahati Haziran ayı başında gerçekleştirdik .Akdeniz ülkesi olması ve daha güneyde yer alması sebebiyle sıcaktı .Hatta iki gün nem fazlaca bunalttı .Sıcağı sevenler için ideal ama Nisan ayı içinde de gitmek güzel olurmuş .Beyrut ta toplu taşıma yok .Gezi öncesi okuduğumuz hiçbir blogda bununla ilgili bir paylaşımda yoktu. Onun için havaalanından otele taksi kullanmanız gerekiyor. Hatta şehir merkezi dışında gezilecek yerler içinde kullanabilecek tek araç taksi. Ulaşım giderinin yüklü olmaması için arkadaşlar ile beraber seyahat planı yapmak gaye mantıklı. Beyrut’a gittiğimizde Ramazan ayı idi. Elbise şort giyinmek ve oruç tutmamak sıkıntı olur mu diye düşünürken deneyimlediğimiz için şimdi rahatça yazıyorum hiçbir sıkıntı olmadı.  

Beyrut’un sokakları ve caddeleri bizimkilerden daha temiz ve düzenli idi . Onun içi şehir içinde tekerlekli sandalye ile gezmenin hiçbir sıkıntısı yok. Şaşılacak derecede hareket özgürlüğü yaşayabilirsiniz. Yabancı yazarlar içinde en çok sevdiklerimden  Amin Maaluof ve Halil Cibran’ın memleketinde olmak ve tabi ki Fairouz’un Beyrut’unda dolaşıyor olmak  çok güzeldi. Gitmeden Fairouz’a kulak verin .Beyrut ‘un Merkezini yürüyerek dolaştık .

İBADET MERKEZLERİ

Merkezde gezilecek yerler  inanç merkezleri Al Omari Camii ve Mohammad Al –Amin Camii ve St. George Maronite Katedrali. Bir çok inanca mensup ibadet merkezini yan yana görebilirsiniz. Hepsinin kapısında polis yada askeri güvenlik görevlisi bulunuyor. Korkmayın Beyrut güvenli bir şehir  iç savaşın yaralarını sarmaya ve küllerinden doğmaya çalışıyor .

GÜVERCİN KAYALIKLARI

Beyrut’ta ki bir diğer turistik mekan güvercin kayalıkları. Otelimizden buraya gezerek geldik. Dönüş içinde yürümeyi tercih ettik böylece Cornis adı verilen sahil kenarını da dolaşmış olduk .Burada bir çok cafe ve yemek mekanı bulunmakta . Genelde mekanlar bir yamaç kenarına kurulduğundan kademeli bir iç kullanım hakim yani merdiven basamak bulunmakta. Biz güneşin batışını izledik muhteşemdi .Bu noktadan herhangi bir mekana oturmadan da yol kenarından gelip kayalıkları görüp güneşin batışını izleyebilirsiniz.Güneşin doğuş saatinde mekanlar açık olur mu bilmiyorum .Onun için güneşin batışını izlemeye muhakkak gidin 

BEYRUT ULUSAL MÜZESİ

Beyrut’ta gezilmeye değer diğer bir seçenek eğer müze seviyorsanız  Beyrut Ulusal Müzesi. Buraya taksi ile ulaştık otelimizin bulunduğu yere bayağı uzaktı .Müzede öğrenci belgenizle indirimli olarak bilet alabilirsiniz. Engelli indirimi bulunmuyor. Müzenin girişi merdivenli  içeri girebilseniz dahi sadece giriş katını gezebilirsiniz. Alt kata yada üst kata ulaşmak için yine merdivenleri aşmak gerekiyor. Bahçesinde de açık havada sergilenen bazı eserler bulunmakta.

YILDIZ MEYDANI

Beyrut’un Nişantaşı Downtown bölgesi burada görülecek yerler arasında Yıldız Meydanı bulunuyor .Yöresel yemeklerini yemenizi  canlı müzikli bir gece eğlencesine katılmanızı tavsiye ediyorum . Mezeleri parmak ısırtacak derecede güzel. Şehir de dolaşırken burada yazdıklarımın daha fazlasını siz kendi gözlerinizle görmüş olacaksınız Şehrin içinde belirli yerlerde yapılan kazılarda çıkan eserleri  yol kenarından geçerken rahatlıkla görebiliyorsunuz.

AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ KAMPÜSÜ

Biz Amerikan Üniversitesinin kampüsünü de gezdik ve çok beğendik .Ana giriş binasından merdivenle inliyor .Kampüse ama yan tarafta bir kapı daha var oradan tekerlekli sandalye girişi mümkün.

JEİTA MAĞARALARI

Beyrut’a 30 dk uzaklıkta ki Jeita Grotto mağaralarını görmeden dönmeyin .Tek kelime ile doğa mucizesi bu yer Dünyanın Yedi Harikası listesine adayda olmuş .Müzeye ulaşım için taksi kullanmak gerekiyor .Sonra müze giriş ücretini ödeyip minik bir teleferik yolculuğu ile ilk mağaraya ulaşıyorsunuz. Mağaraya  ulaşım tekerlekli sandalye kullanımına uygun değil . İçeri ulaşabilseniz dahi merdiven engeli ile karşı karşıya kalmak kaçınılmaz .Mağarada fotoğraf çekmek kesinlikle yasak  ama ben bir iki kare çekebildim .Sonra ikinci mağaraya ulaşıp burada sular içinde gezi teknesi ile dolaşıyorsunuz. Muhteşem bir deneyim.

MERYEM HEYKELİ

Beyrut’u yüksek bir noktadan kucaklayan Harisa’da ki Meryem heykeli,  mağaralardan sonra ikinci durağımız. Danışmada ki görevlinin yardımı ile taksi çağırıp öyle ulaşabildik. Buradan manzarayı seyredip taksi yolculuğu sırasında doğanın güzelliğine tanıklık edebilirsiniz. Hatta Lübnan’ında simgesi olan Lübnan Sedir ağacını görebilirsiniz. Heykele tırmanmak için merdiven çıkılması gerektiğinden tekerlekli sandalye için uygun değil .

Ama heykelin altında ki hediyelik eşya noktasını ve ibadethaneyi gezebilirsiniz. Merdiven çok dar o yüzden çıkış ve iniş zorlayabiliyor. .Heykele çıkamasanız dahi manzarayı izlemek müthiş keyif verecekir. Aşağıya inmek için taksi yada teleferik kullanılabilir. Teleferik tekerlekli sandalye kullanımına uygun değil. Teleferikte hafta içi hafta sonu için farklı fiyat uygulamaları var. Ben yükseklik korkum olmasına rağmen bindim. İlk başta panik yaşamama rağmen sonra manzaranın keyfini yaşadım. Bayağı bir dik açı ile 0 noktasına deniz kenarına iniyorsunuz. Teleferik yolculuğu 15/20 dk arasında sürüyor.

BYBLOS ANTİK LİMAN KENTİ

Ve bizim Lübnan’da ki son gezi noktamız  Byblos Antik Liman kenti oldu .Harisa’dan sonra teleferikle şehre ulaşıp oradan taksi ile yaklaşık bir 20/25 dk yolculukla buraya ulaştık. Burada önerilen bir sahil lokantası vardı ama çok pahalıydı limana gelmeden yemek için daha uygun yerler bulabilirsiniz. Taksiden indikten sonra tekerlekli sandalye kullanımı ana güzergah için uygun deniz kenarına kadar rahatça ulaşabilir siniz . Kentin güzel bir havası var. İmkanı uygun olanlar ara sokakları keşfedebilirler .Burada da güneşin batışını izledik ve sahilde istediğimiz gibi oturduk .Hatta yüzey oluşumu ile fotoğrafta göreceğiniz üzere aşağıya inip gezinti yapıp kayalıklarda oturabilirsiniz.

DİĞER  BİLGİLER

Lübnan yemekleri çok lezzetli aç kalmazsınız. Yöresel tatları çekinmeden tadın. Artık İstanbul da doldu ama yerinde yemek isterseniz falafel ‘in tadına bakın .Humus varsa hiç kaçırmayın .Mezelerin lezzetini anlatamam.Oteller oda kahvaltı olarak hizmet veriyor .Biz kaldığımız otelde kahvaltıda peynir zeytin yumurta söğüş meyve hep vardı .Çay var ama hazır poşetin demlenmesi şeklinde .Otel’in yakınında ki marketten diğer ihtiyaçlarımızı giderdik .Lübnan’da para birimi olarak  Lübnan lirası ve dolar kullanılıyor .1 dolar 1500 Lübnan lirası idi .Şimdide aynıdır belki ama bizim para birimimiz dolar karşısında çok değer kaybettiği için şuan karşılaştırma yaptığımızda Lübnan buraya göre pahalıydı şuan için daha da pahalılaştı diyebiliriz.Taksilerde taksimetre yok .Onun için uyanık olmalı ve pazarlık yapmaktan çekinmemelisiniz .Pazarlık yapmaz ve taksiye bindiğinizde anlaşmazsanız yandınız .Anlaştığınız da da para birimini  vurgulayın yoksa Lübnan lirasıydı yok dolardı tartışmaları olur.Bir de dolmuş taksiler var belli bir yöne giden insanları alan . Şehir merkezi içinde gideceğiniz istikamette gideni bulursanız  2000/3000  Lübnan lirasına gidebilirsiniz. Biz bu ulaşımı denemedik .Sokaklarda sürekli taksilerin korna çalması durumu var önce ne oluyor deyip  sonrasın da durumu anlıyor ve alışıyorsunuz .Alışveriş konusuna gelince biz bir iki magnet dışında hiç bir şey almadık .Zaten otantik bir şey de göremedik .Kahrolsun globalleşme her yerde aynı şeyler .Downtown bölgesinde vitrinler çok şık .Ama benim yurt dışı seyahatlerinde hedefim alışveriş olmadığı için bu konuda size yeterli bilgi veremeyeceğim .Lübnan anlaşıldığı üzere tekerlekli sandalyeli arkadaşlar için imkansız değil ama  zor bir seyahat rotası.Ben şehir de dolaşırken tekerlekli sandalyeli   bir turist gördüm .Ben Beyrut’u çok beğendim çok güzel bir şehir .İyi ki de gitmişim diyorum .Halkı genel olarak Türklere karşı sempati besliyor ve sıcak kanlılar .Gidecek olanlara şimdiden iyi seyahatler diliyorum 

Adem Kuyumcu: Turizm Özgürlük İse Engelliler Turizmde Neredeler?

By Konuk Yazarlarımız

Sizlerle “Engelsiz Hayat Merkezi” adlı sitesiyle engelli konularda çalışmalarda bulunan Adem Kuyumcu’nun “Turizm Özgürlük İse Engelliler Turizmde Neredeler?” konulu yazının paylaşmak istiyorum. Engelli turizmini ile ilgili eleştirisel yazısında, turizm sektörünün engelliler konusundaki eksikliklerini gözler önüne sermektedir. Görme engelli olan Adem Kuyumcu, engelsiz hayat, engelsiz konut ve mekanlar, engelsiz turizm konularında çalışmalar yapmaktadır. 1994 yılından bu yana iş dışındaki tüm zamanını engellilerin eğitimi, rehabilitasyonu, bakımı, konularına ayırmıştır.

Turizm sektörü ve kentlerdeki sosyal mekanların işletmecileri engellilere ve ailelerine neden hizmet üretmiyorlar?

Adem Kuyumcu / 16 Temmuz 2014

Türkiye’de oteller ve tesisler ülkede yaşayan %12,39, yaklaşık 9 milyon engelliye ve ailelerine yani en az 20 milyon kişiye yasak!

Otellerdeki mimari engeller ve yönetenlerin, çalışanların eğitimsiz oluşunun doğurduğu engeller nedeniyle maddi imkanı olmasına rağmen milyonlarca engelli tatil olanaklarından yararlanamıyor.

2005 yılında çıkan Engelsiz Erişilebilir Mimari Çevre Kanunu ve Engelsiz Ulaşım Kanunu’ndan bu yana geçen 10 yılda düzenlemeler zorunlu olmasına rağmen göstermelik birkaç adım dışında bir çözüm sağlanmadı. Hala engelliler, yaşlılar ve ailelerinin de diğer insanlarla birlikte bir arada tatil yapabilecekleri tesisler yok denecek seviyede.

Ve tabii ki, mimari düzenlemelerin yapılması engellilerin ve ailelerinin hayata katılımı için yeterli değildir. Zihniyetlerin değişimi için kamu görevlilerine, özel sektör çalışanlarına ve tüm topluma engellileri anlama, ötekileştirmeden iletişim kurma ve doğru davranış eğitimleri verilmelidir.

Sözde devam eden “Engelsiz Turizm” girişimlerini bir adım öteye taşımak, bu mecrada da konunun derinlemesine irdelenmesi için kısaca “Engelsiz Turizm” ana başlıklarıyla şu şekilde ele alınabilir:

Engelsiz Turizm Nedir?

  • Engelli ve engelsiz herkesin birlikte seyahat edebildiği, tatil yapabildiği, konaklayabildiği, sosyal mekanlardan faydalanabildiği başka birinin yardımı olmadan özgür ve eşit imkanlar sunan tesisler ve aktivitelerdir.
  • Farklı gelişim gösteren, otizmli, down sendromlu, zihinsel engelli bireylerin de refakatçileri ile birlikte tesislerden yararlanma imkanıdır.

Engelsiz Turizmde Potansiyel Nedir?

  • Turizmcilerin engelli ve yaşlılara yönelik düzenlemeler yapmaları daha geniş pazarda 12 ay açık tesisler demektir. Bu da hem karlarını arttıracak, hem ülkemiz kazanacak hem de engelli ve yaşlıların hayata katılımı için sosyal bir sorumluluk yerine getirilecektir. Engelliler ve yaşlılarda turizmden faydalanacaktır.
  • Türkiye’de maddi durumu orta gelir ve üzerinde olan çeşitli sınıflardan 5 milyon engelli hiç tatil yapamamaktadır. Aileleri ile birlikte ortalama 15 milyon kişi imkanları olmasına rağmen tatil yapamamaktadır.
  • Avrupada yılda 1 kez yurt dışı tatili yapan yaklaşık 15 milyon engelli ve engelli hale gelmiş ileri yaşlılar Türkiye’ye hiç gelemiyor.
  • Avrupada 20 milyon engelli ve yaşlı kendi ülkelerinde günlük gezilere çıkmaktadır.
  • Engellilerin büyük bölümünün en az bir refakatçi ile seyahate çıkıyor olduğu düşünüldüğünde Avrupadaki bu özel seyahat pazarının 35 milyon seyahat ve 630 milyon geceleme ürettikleri ortaya çıkmaktadır.
  • Daha global bir fikir edinebilmek için de, dünyanın büyüyen ekonomisi Çin’de 60 milyon (çalışabilir durumda 25 milyon) ve gelişmiş Japonya’da 5 milyon (18 yaşın üzerinde 3 milyon) engelli bulunduğunu söyleyebiliriz. Özetle engelli insanlara eşlik edecek kişiler de dikkate alındığında pazarın boyutları oldukça büyümektedir. Bu büyümenin nedeni, engelli insana sunulan her turizm olanağının aynı anda bu insanın eşine, çocuklarına, ailesine ve arkadaşlarına sunulmuş olmasındandır.

Turizm sektöründeki herkesin bu konularda uzmanlardan davranış ve iletişim eğitimi ve mimari uygulama eğitimleri almaları gerekmektedir. Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği bu konularda çalışma yapan tek dernektir.

Terminaller, İstasyonlar ve Ulaşım Araçları

  • Yurt içinde ve yurt dışından havaalanına veya istasyonlara gelen turistlerin otele ulaşmasında güçlüklerle karşılaşmamak için, terminallerden terminallere, hareket güçlüğü olan ve özellikle tekerlekli sandalye kullananlara uygun ulaşım servisleri sağlanmalıdır. Engelliler konusunda eğitim almış kişiler bu alanlarda görevlendirilmeli.
  • Terminallerin ihtiyaç duyulabilecek yerlerinde rampalar ile hareketli (mobil) kaldıraçlar bulunmalıdır.

Çalışan Personelin Engellilere Yönelik Hazırlanması

  • Turizm işletmelerinde ve turizmle ilgili hizmetlerde görev yapan personel, engelli müşterilerin özellikle de tekerlekli sandalyeli, görme ve işitme engelli kişilerin ihtiyaçlarını, sorunlarını anlayacak ve onlara yardımcı olabilecek şekilde hazırlanmalıdır.
  • Güvenlik görevlileri veya güvenlikten sorumlu personelde acil durumlarda kullanılmak üzere, engelliler müşterilere ait odaların ya da bölümlerin listesi bulunmalıdır.

Tesislerin Ortopedik, Görme ve İşitme Engelliler ve Yaşlılar için Hazırlanması

Kentler ve tesisler öncelikle mimari engellerden arındırılmalıdır. Bunun için hazırlanan uluslar arası ve ulusal kanunlar ve mimari düzenleme ölçü standartları dikkate alınarak fiziksel uygulamalar yapılmalıdır. Bina girişinde basamak olmaması, asansörlerin tekerlekli sandalye kullanıcıları için uygun genişlikte olması, tüm kapıların minimum 90 cm genişliğinde olması, banyo ve tuvaletlerin uygun tasarım ve ölçülerde olması, yatak yüksekliğinin 55–60 cm olması vb. gibi düzenlemeler yapılmalıdır. Engellilerin kentlerde ve tesis içersinde başka birinden yardım almadan bağımsız hareket edebilmesinin sağlanması gerekmektedir.

  • Çalışan personel akülü ve tekerlekli sandalye kullanıcılarının ihtiyaçları belirleme, iletişim sağlama ve davranış eğitimleri almalıdırlar.
  • Görme engelli konuklara davranış ve iletişim eğitimi verilmeli ve gerekli mimari ve fiziki düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Yatak odaları iyi ve ekstra bir aydınlatmaya sahip olmalıdır. Oda bulunan eşyalar sabit olmalıdır.
  • Mobilyaların renkleri halı ile kolayca görünecek şekilde kontrast renklerde olmalıdır.
  • Odalarda görme engellilere yönelik uyarı ve alarm sistemleri bulunmalı gerekli yerlere braille kabartma numaraları yerleştirilmeli ve görmeyenler için zarar verebilecek unsurları engelleyici önlemler alınmalıdır. Odalarda sesli uyarıcılar bulunmalıdır.
  • İşitme engellilere personelin davranışı ve iletişimi konusunda eğitimler verilmelidir.
  • İşitme engelli veya işitme güçlüğü çeken kişilerle daima yüz yüze ve normal bir ton ve hızda konuşmalıdır. Ağız hareketleri abartılmamalıdır.
  • Konuşurken bağırmamalıdır. Harici sesler işitme cihazı kullananlar için dinleme güçlükleri çıkarır. Bu nedenle etraftaki sesleri minimuma indirecek yollar denenmelidir. Arkadan bir ışık kaynağı varken konuşulmamalıdır. Bu görüntüyü karşıdan bir siluet haline getirir ve dudak okuyan engelliler konuşulanı anlayamaz. İşitme engellilerle konuşurken bir kağıt kalem bulundurmalı ve iletişim güçleştiği durumlarda bu araçlar kullanılmalıdır.
  • Görme ve işitme engelliler için en önemli konu acil durumlarda kendileri için alınan özel önlemlerin varlığıdır. Bu önlemler tesise gelişlerde ayrıntılı olarak kendilerine açıklanmalıdır.
  • Tesis içinde görme engelliler için işitsel uyarıcılar, işitme engelliler için görsel uyarıcıların yapılmalıdır. Asansörlerde sesli kat uyarıcısı ve görsel kat uyarıcısı gibi.

Engelsiz turizm sayesinde engelliler ve yaşlılar hayata eşit katılım hakkına kavuşmuş olacaklar, engelli ve yaşlı kişiye bakan kişi de aynı hakka sahip olacak. Bu önemli sorumluluk için yatırımcılar ve işletmeciler gerekli düzenlemeleri yapmaları için eğitimler almaları gerekir aksi halde günümüzde olduğu gibi yanlış mimari uygulama ve eğitimsiz personel sorunun büyümesine sebep olmaktadır.

Hayat bir arada yaşandıkça güzelleşir, engelsiz turizm bu adımlardan biridir.

http://www.arkitera.com/gorus/522/turizm-ozgurluk-ise-engelliler-turizmde-neredeler_