Konuk Yazarlarımız

Duayen yazar Hıncal Uluç-2015

By Eylül 30, 2021No Comments

Duayen yazar Hıncal Uluç’un Sabah Gazetesinde yayınlanan “ya biz utanma engelliler” adlı yazısını kendisinin izni ile sizlerle paylaşmak istiyorum.

 Ya biz Utanma Engelliler!..

Hafta sonu eve kapandım. Birikmiş gazeteleri devirmek için.. En çok yazı hangi konuda yazılmış, inanmazsınız.. Engelliler..

Hemen her gazetede haberler, köşe yazıları.. Efendim Dünya Engelliler Günüymüş de..

Engelliler.. Bu ülkede gerçek azınlıklar.. Gerçek ayrımcılık kurbanları.. Gerçek ezilenler..

Kimse kızmasın.. Sokak köpekleri, kedileri kadar arayanı, soranı, koruyanı olmayanlar..

Hemen her gazetede ayni fotoğraf vardı..

Dünya Engelliler Günü dolayısıyla bir engelli, Kırklareli Valisi’ni ziyaret ediyor. Nerde?.. Vilayet Konağı’nda..

Aslında o özel günde Vali’nin engellileri ziyaret etmesi gerek.. Güldürmeyin beni..

Fotoğrafta, iki ayağı da tutmayan engelli, merdivenleri sürünerek tırmanırken görülüyor.. Vilayet Konağı’nda sürünen engelli..

Çünkü vilayet konağında engelliler için kolaylık sağlayacak bir düzenleme yok.. Tekerlekli sandalyenin itilebileceği bir rampa, ya da asansör.. Belki asansör vardır da, Sayın Vali kullanıyordur sadece..

1994’ü hatırladım. Dünya Kupasına koltuk değnekleriyle gitmiştim. Vurulan bacağım alçıdaydı. Los Angeles’te stadyumun etrafında bir park vardı. Parkın içinde de basın merkezi.. Merkezden maça yaklaşık bir, bir buçuk kilometre yol.. Bisiklet bile yasak. Parkın içinde herkes yürümek zorunda..

“Siz merak etmeyin” dedi, Amerikalılar. Hani şu golf arabaları var ya, hava alanlarında falan da kullanılan. Öyle bir araba tahsis ettiler emrime.. Kazım, beni oto parka bırakıyor. Golf arabası alıyor, merkeze.. Oradan, ne zaman istersem maça.. Maç sonu bekliyor beni, merkeze ve oto parka götürmek için..

Yazılı, görüntülü, beş bine yakın gazeteci var, bendeki forsa bakın..

İlk gün maça gittik ki, statta kapalı tribün yok. Basın tribünü güneşin altında. Alçının altında üç aydır su yüzü görmemiş bacak terleyince bir kaşınıyor.. Derhal basın merkezine döndüm. “Burası güneşin altı.. Oturamam” dedim.. Stadın planını bilgisayar ekranına getirdiler.. En arkada, millet dışarı düşmesin, ya da atlamasın gibisinden bir koruma yapmışlar. Tente bir kuşak sarıyor, tribünün en arka sırasını.. En yukarıdaki sıraya oturursan, gölgedesin. Ama o sıralar biletli. Yerler aylar öncesinden satılmış..

“Siz merak etmeyin” dediler.. Ne yaptılar bilmiyorum.. Bir saat sonra haber geldi. Oradan yerim ayrılmış. Bütün maçları oradan izleyebileceğim..

“Tamam da, 88 basamağı nasıl çıkacağım” dedim..

“Şeref Tribünü asansörünü kullanacaksınız. Golf arabanızı kullanan arkadaş sizi yerinize kadar götürecek, gereken izinler alındı” dedi.. Tüm maçlara öyle gittim. Final geldi çattı. Bir gün evvel, golfü kullanan arkadaş yanıma geldi. “Yarın maça iki saat önce gideceğiz” dedi.. “Çünkü yarın Başkan maça geliyor. CIA, asansörü sabahtan devralacak, yarın kimse asansörü kullanamayacak. Sizin için özel izin alındı. Ama iki saat önce olma kaydıyla.. Merak etmeyin sıkılmazsınız. Zaten kapanış töreni gösterileri var..”

Final günü asansörü bir Clinton kullandı, bir de ben..

O sene İstanbul’da oy vermeye gitmiştim. Bir ilkokula.. Benim sandık en üst kattaydı. Asansör yoktu. Engelliler için önlem de alınmamıştı. Tekerlekli sandalyemi 6 arkadaş yüklendiler. En üst kata öyle çıkıp inmiştik.

AKM’de gala vardı. Gittik. Kat kat merdivenlerden gene tekerlekli sandalyemi altı arkadaş kucakladı. Çünkü AKM’de engelliler için önlem yoktu. Yıllar sonra öğrendim ki, aslında varmış, ama kullanmak kimsenin aklına gelmemiş, unutulmuş.

Amerika’da genelli olmakla, Türkiye’dekinin farkını yaşayarak görmüştüm. Bir kaç yazı yazdım, dönünce.. Sonra alçım çıktı. Normal yaşamıma döndüm ve bitti. Damdan düştüğüm halde bitti..

Bu yıl mart ayında TIM’de “Esirgeme” diye bir gece yaşadık. 17 Mart’ta bütün gece nasıl ağladığımızı yazdım, yanımdaki Korcan Karar’la..

Galatasaray Engelli Takımının Yavuz Bingöl’e eşlik ettiği Kara Tren’de.. Görmeyen Şilay Turan’ın Lale Devri’nde.. Tekerlekli sandalyedeki Yıldız Aktürk “Sorma” diye harikalar yaratırken..

“Anlat arkadaşımı söyleyen Sevda Bozbey konuşurken..

Ben Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdim. İngilizce ve İspanyolca biliyorum. Ama işsizim. 2 yılda bir yığın yere baş vurdum. Bir yığın CV (Özgeçmiş) yolladım. Mülakata gittim.. Beni dinlediler dinlediler ‘Senden iyi telefon memuresi olur’ dediler.. Kör oldunuz mu, size iş yok.. Olan da, bankamatik memuru.. ‘Git maaşını çek, ama buraya gelme’ diyorlar.. Çünkü engelliler görüntüyü bozuyor onlarca” diye yazmışım o gün..

Sonra ne olmuş.. Sonra ne yapmışım?.. Korcan Karar, televizyonda ne yapmış?.

Engelliler Günü’nde tonla haber ve yazı yayınlayan medya ne yapmış?.

Sevda Bozbey iş bulmuş mu mesela?. Merak etmiş miyim?..

Engelli sporcular dünya çapında başarılara ulaşmışlar, marttan bu yana.. Tonlarla spor sayfası yapan gazetelerimiz, Guti’nin sevgilisine ayırdıkları yerin onda birini, bu engellere rağmen kazanılan zaferlere vermemişler.

Türkiye Engelliler için sadece nutuk atıyor yıllardan beri.. Sadece bir gün yazıp unutuyor gazeteci.. Kılını kıpırdatmıyor, siyasetçi. Parmak oynatmıyor bürokrat..

Sokaklarında en az engelli görülen ülkeyiz. Çünkü, körümüz, topalımız sokağa çıkamıyor. Çünkü yerel yönetimler dahil, engelliler için bir şeyler yapan yok.. Yapılanlar da göstermelik. İşe yaramaz..

Bu ayıp bize yeter mi?.

Yetmez..

17 Mart tarihli yazımın son satırlarını okumak ister misiniz?.

“Sahnede gördüğüm her engel, sahip olduğum, ama sahip olduğum için farkına varmadığım gerçek zenginliklerimi anlattı bana..

..Ve de bu ülkede, engellilere destek olmak, onlara insanca yaşama hakkı vermek için hiçbir şey yapmadığımızı..

1994 yılında tekerlekli sandalye ile gitmiştim Amerika’ya.. Krallar gibi yaşatmıştı beni, engelli olmam.. Amerika Başkanı ile ayni koşulları vermişlerdi bana.. Türkiye’deki engelli 5.5 ayımın her günü cehennem olurken..

Farkı en iyi bilenlerden biriydim.. Ama ne yaptım?..

Ne yaptık?..

‘Bu gece bize fırsat verildiğinde neler yapabileceğimizi gösterdik’ dedi engelliler.. Harikalar yaratarak gösterdiler de gerçekten..

Ama unutacağız..

Yıllardır unuttuğumuz gibi, gene unutacağız!..

Çünkü asıl engelli olanlar bizleriz..

Hatırlama engellisi!.. Unutma özürlüsü bizler!.”

“Unutacağız” demişim, 17 Mart günü.. Sözümü tuttum ve unuttum. 

Çünkü asıl engelli benim.. Biziz.. Tüm medya..

Biz aslında Utanma Engellisiyiz!..

Hıncal ULUÇ

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2010/12/07/ya_biz_utanma_engelliler