Gökçeada’ya Kabatepe Limanı’ndan arabalı feribot ya da Çanakkale’den yaya olarak(Deniz otobüsü) geçiş var. Ben Kapatepe limanından aracım ile adaya ulaştım. Ancak maalesef feribot seferlerini düzenleyen Gestaş firması engelli aracıma hiçbir öncelik tanımadığı gibi tüm ikazlarıma karşın aracımı uygun yere park ettirmediler. Beni iki saate yakın süren bu yolculukta aracımın içine hapsettiler. Tabi bu durumu tüm ilgili bakanlıklara ve Cimer’e şikayet ettim.Neyse bu durumlara yabancı değiliz bu güzel ülkemizde, biz gezimize dönelim. İstanbul’dan araç ile Tekirdağ, Malkara, Keşan yolu üzerinden Kabatepe’ye ulaşmak yaklaşık 4 saat sürüyor. Kabatepe Limanı’ndan karşıya seferler normal şartlarda 2 saatte bir; ancak yoğun dönemlerde sürekli olarak tekrarlanıyor ve ek seferler yapılabiliyor. Seferler ile ilgili ayrıntılı bilgi http://www.gestasdenizulasim.com.tr sitesinde bulunmaktadır. Engelli araçlarından (ruhsat adınıza kayıtlı olması ve bizzat araçta bulunmanız şartıyla) ücret alınmamakta. Online bilet alınabiliniyor. Böylece gemiye binememe stresiniz olmuyor, ancak engelli araçlar için düzenleme olmadığından bu şekilde bilet alırsanız ücret ödemek durumundasınız.Adanın yüzölçümü çok büyük, tüm köy ve koyları gezmek için araç şart. Ada içi toplu taşıma alternatifleri hem çok zayıf hem de engelli için olanaksız. Tek bir gün için kesinlikle Gökçeada iyi bir fikir değil. Adanın görülesi yerlerinin tek bir günde keşfetmek imkansız. Gökçeada biraz yavaşlamak, biraz anın tadını çıkarmak üzere gelinecek bir ada. Müdavimleri tekrar tekrar geliyormuş
KonaklamaAdadaki tüm konaklama tesisleri butik otel şeklinde olduğundan engelliye uygun otel bulmak zor. Ben tek tek otelleri arayarak, uygun bir otel ardım. Sonunda bilhassa banyo lavabosuna ulaşmak sıkıntılıydı ama başka seçenek olmadığından Kale köyde bulunan Aliş Oteli tercih ettim. Genel olarak uygun olduğunu söyleyebilirim. Konum olarak ta adanın en hareketli yemek ve alışveriş merkezine (Kaleköy) yürüme mesafesinde. Tercih edebilirsiniz.Gezilecek Yerler:Gökçeada
Adanın merkezi ve ilçe merkezi. Tekerlekli sandalye ile gezmek kolay değil, trafik olmayan kısa bir sokağı var. Orada gezip alış veriş yapar, karnınızı da doyurabilirsiniz. Özelli olmayan bir ilçe.
Başlıca köyler; Şunu hemen baştan söylemem gerekir ki genel olarak köylerde tekerlekli sandalye ile gezmek hemen hemen mümkün değil. Hem dik hem yollar taşlık. Arabanızın ulaşabildiği yere kadar gidip, aracınızdan inmeden etrafı görebilirsiniz. Eski Bademli tarihi adı ile Gliki, tesisi az, yerleşimi çok, sevimli bir Rum köyü. Ancak tekerlekli sandalye ile ne gezmek mümkün ne de bir lokanta ve kafeye ulaşmak mümkün.
Zeytinliköy
Adanın en canlı ve sevimli köylerinden; oldukça fotografik Ancak resimlerde de görüldüğü gibi burada da tekerlekli sandalye ile ne gezmek mümkün ne de bir lokanta ve kafeye ulaşmak mümkün. Onun için hiçbir fotoğrafta beni göremiyorsunuz. Ben araçtan inemediğimden bunları eşim çekti. Arka sokaklar içindeki Barba Hristo’nun muhallebisi bir ada klasiği. Gerçi adada sakızlı muhallebi her yerde güzel yapılıyor ama yaşlı Hristo’da bu tatlıyı yemek bir kültür, bambaşka bir tat..Ben ulaşamadım ama eşim ulaştı da muhallebinin tadına bakabildik.
Kaleköy
En hareketli ve tek deniz kıyısında yer alan köy. Aşağı Kaleköy’de restoranlar, Tekne Turu, çay bahçeleri ve küçük hediyelik eşya kulübeleri var. Otelimize yakın olduğundan tüm akşamlarımızı burada geçirdik. Eleni lokantasında deniz ürünleri yedik, ama fiyatlar epey tuzlu olduğundan ancak bir geçe burada yiyebildik.
Yukarı Kaleköy’de ev ve konaklama alternatifleri, kale kalıntıları, kilise, cami, ada manzarası ve İmroza Sabun atölyesi varmış, ama ulaşmak mümkün değil.Dereköy,
Tamamına yakın terk edilmiş rum evlerinden oluşuyor. Hüzünlü bir görünüşü var. Sandalye ile gezmek mümkün değil. Aracımızla içinde dolaştık. Sadece yol kenarında bulunan tesiste inip çay içebildik.Tepeköy’de eski terk edilmiş Rum evleri, okul ve Yorgo’nun tavernası ile bağları varmış. Fazla tepede olduğundan gene gezmemiz imkansız olduğundan uzaktan bakmakla yetindik…Şirinköy Eski hapishane ve yağ fabrikaları görülecek yerler ama ilgimizi çekmedi. Düz bir yerde olduğundan gezilmesi mümkün ama arabadan inmemizi gerektiren bir yer olmadığından şöyle bir araba turu atıp çıktık.Deniz, Plaj, KoylarDenize girme imkanı bol bir ada. Hepside halka açık plajlar. Ancak gene maalesef hiçbirinde tekerlekli sandalye için bir önlem alınmadığından denize girme imkanı bulamadım. Zira kumsallar fazla, bu kumsalları aşıp denize ulaşmanız için en az 3 yardımcı bulmanız lazım. Uğurlu’da bulunan Gizli liman plajında bazı yerlerde kumsala ahşap yollar yapılmışsa da, yeterli uzunlukta olmadığından buralarda da yardımsız ulaşmak mümkün değil. Yardım konusunda çalışanlarda fazla bir istek görmedim. Tabi mecbur değiller.Bu nedenle eşim denize girerken ben aracın içinde bekledim. Ama siz yanınızda güçlü yardımcılar varsa bilhassa Gizli Limanında denize girebilirsiniz. Size kısa kısa plajları anlatayım.Uğurlu ve bağlantısındaki Gizli Liman plajları.
Adanın diğer ucunda yer alıyorlar. Yukarıda belirttiğim gibi güçlü bir yardımla bilhassa gizli limanda denize girebilirsiniz.Laz Koyu ise toprak yoldan ulaşılan daha küçük ve korunaklı bir koy. Su hep sakin ve sığ. Plaja normal insan bile zor ulaşabilir. Burada denize girmeyi hiç düşünmeyin, tepeden seyretmekle yetinin.:((
Aydıncık Plajı ise daha canlı, tesis olarak çok alternatifli. Gizli limandan sonra engelli için uygun ama kumsal uzun olduğundan 2-3yardımcı ile denize ulaşabilirsiniz. Yerleşim yerlerine daha yakın olduğundan tercih edilebilir Kalafoz plajı : Sardunya Beach Club’da sörf yapanları izlemek, bu ortama yakın olmak için iyi bir tercih.Sörf sebebiyle hem kalabalık hem de hemen hemen tüm araçlar yabancı plakalı.
.Gökçeada kesinlikle huzur, sakinlik, doğallık arayanların adası. Burası “citta slow” tabir edilen yavaş şehirlerden. Çok hareketli, çok turistik bir ada beklemeyin. Tıpkı ada girişinde yazdığı gibi “Yavaşlayın, Gökçeada’dasınız” Tekerlekli sandalye için genel olarak zor ama aracınız varsa gidin, gitmeye değer. Ada yerlisine göre “deniz en çok Eylül’de güzel”. Hem daha sakin. Bence de Eylül’de gidin.
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul’da Boğaziçi’nin en eski yerleşimlerinden Emirgan’da yer almaktadır. Aracınızla geldiğinizde, yer varsa aracınızın en yukarıya kadar çıkmasına ve oraya park etmesine izin veriliyor. Aksi halde binaya ulaşmak içim epey dik bir yokuşu göze almanız gerekiyor.Bu nedenle hafta arasını tercih etmenizde yarar var.
Engelli ve bir refakatcisi ücretsiz girebiliyor. Normal giriş ücreti 30 TL. Müzekart+ (Müzekart plus) sahipleri müzeyi, kartlarının geçerlilik süresi içerisinde indirimli bilet fiyatı (20 TL) ödeyerek ziyaret edebilir, müze bünyesinde yer alan mağazada ise %10 indirim hakkını kullanabilirler. Ziyaret Saatleri Salı, Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar: 10.00-18.00 Çarşamba : 10.00-20.00 Pazartesi günleri kapalıdır. Son biletler Müze kapanışından 30 dakika önce satılır. Müze, Ramazan ve Kurban Bayramlarının ilk günü ve 1 Ocak’ta kapalı olacaktır.
Mevcut köşkün yanına Modern bir galerinin eklenmesiyle 2002 yılında ziyarete açılan Müze’nin sergileme alanları 2005 yılındaki düzenleme ile genişletilerek, teknik düzeyde uluslararası standartlara kavuşmuştur.Bugün Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi zengin koleksiyonu, kabul ettiği kapsamlı uluslararası geçici sergileri, konservasyon birimleri, örnek eğitim programları, yapılan çeşitli konser, konferans ve seminerleriyle çok yönlü bir Müzecilik ortamı sunmaktadır.
Müze iki bölümden oluşuyor, köşkte Sabancı ailesinin koleksiyonları sergilenmekte, diğer yeni binada ise güncel, geçici sergiler yer almaktadır. Bizim gittiğimizde burada “ Ai Weiwei Porselen” sergisi bulunmaktaydı.
Her iki binada tekerlekli sandalyeye uygun, gerekli yerlerde rampalar ve liftler bulunmakta.Rahatça gidip gezebileceğiniz bir yer. İçerisinde engelli tuvaletleri mevcut.
Bahçesinde bulunan kafede boğaz manzarasını seyrederek kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç ana bölümden oluşan kompleks. İnsanı çağlar öncesine yolculuğa çıkartan bu müze bir milyonu aşan eserle dünyanın en büyük müzeleri içinde yer almaktadır. 1891 de İmparatorluk Müzesi olarak açılan müzede Osmanlı toprakları içerisinde bulunan Kuzey Afrika, Balkanlar, Mezopotamya, Anadolu ve Arap Yarım Adasından eserler sergilenmekte. İskender Lahti ve MÖ 13.yy’da yapılan dünyanın bilinen ilk uluslar arası yazılı anlaşması Kadeş’i de burada sergileniyor.
Buraya aracınızla gelmek sorun olabilir. Her ne kadar bize yardımcı olan görevliler denk geldiyse de her zaman bu olmayabilir. Zira yakınlarında park yeri olmadığından ve önünden geçen yol araçlara kapalı tramvay yolu olduğundan Müzeye ulaşmak epey zor olmaktadır. Müzenin önünden geçen ve normalde araç sokulmayan yol, çok dar olduğundan içeri alınsanız bile park etmek için 3-4 araçlık yer bulunmaktadır. Bu nedenle buraya toplu taşım araçları ile gelmek daha iyi bir yol olacaktır.
Gerek hafta arası olması ve belirttiğim üzere anlayışlı görevliler sayesinde Müzenin önüne kadar gelebildik. Giriş genelde olduğu gibi engelli ve yanındaki yardımcısına ücretsiz. Müzeye hafif rampa ve parke taşlı yani nispeten zor bir yoldan ulaşılıyor. Bir gün böyle bir yerde sandalye arızası yaşayacağım ama (Allah korusun) bilmem nerede olacak. Zira bu taşlı ve parkeli yollar tekerlekli sandalye düşmanı.
Bir alanın etrafında yer alan ve yukarıda belirtilen müzelerin yer aldığı bölgedeki müzelerden ulaşılabilen tek müze Arkeoloji Müzesi. Diğer Müzelere ulaşmak mümkün değil. Şansımızdan da müze tadilatta olduğundan girebildiğimiz tek müzenin de belli bir bölümünü gezemedik. Böylece en önemli parçalar olan İskender Lahti’ni ve Kadeş’i de görme imkanımız olmadı. Zaten genelde İstanbul müzelerinde hep bu şansızlığı yaşadık. Sürekli bir tadilat var müzelerde. Yada bize denk geliyor.
İskender lahtini göremesekte gene onun kadar muhteşem bir eser olan Sidamara Lahtini görme şansımız oldu. Sizin için sonradan edindiğim bilgileri paylaşmak isterim. Ben bu bilgilerle gitmediğimden bazı bölümleri göremedim.Giriş katının (benim girdiğim) sağ tarafında arkaik dönemden Roma dönemi antikçağ heykelleri bulunmakta. Sol tarafında ise (tadilat nedeniyle giremediğim) İskender lahti, Ağlayan Kadınlar Lahti, Tabnit Lahti gibi dünyanın eşsiz eserleri bulunmaktadır. İki katlı binanın üst katında ise hazine bölümü, İslam öncesi ve İslami sikke kabinleri ve kütüphane yer almaktadır. Bu kata çıkma imkanı var mı bilemiyorum. Zira üst kata çıkan olmadığından, bu konuda girişimim olmadı. Siz giderseniz araştırın.Arka tarafta ise ek bina olduğunu da sonradan öğrendim. Bu nedenle erişebilirliği konusunda bilgim olamadı. Ama 6 katlı olan bu bina 1968 yılında inşa edilmiş, her katında ayrı ayrı bölümler bulunmakta. Göremediğim için burası hakkında da bilgi veremiyorum. Ama siz mutlaka araştırın ve bu bölümleri de ziyaret edin. Zira ilginç bölümler burada yer almaktadır. İstanbul Çevre Kültürleri, Çağlar boyu İstanbul, Çağlar boyu Anadolu ve Troia gibi bölümler bulunmakta.
Müze düz bir mekanda olduğundan rahatça gezilebiliniyor. Üst katıda var ama sanırım orası gezilen bir yer değil. Zira oralara çıkıp inen insanlar görmedim.Arkeoloji ve tarih meraklıları için önemli bir eserlere sahip olan Müzenin dışındaki meydanda engellilere uygun tuvalet bulunmakta. İçerisine girmesem de kapıdaki işareti gördüm.Görülmesi ve gezilmesi gereken bu müzeye tercihen hafta arasında gelin ve toplu taşımı (tabi binebilirseniz) tercih edin.
Daha önceki yıllarda gittiğim ve engelliye pek uygun olmadığını bildiğim bölgeye gitmeden önce, tekerli sandalyeli ziyaretçiler konusunda bilgi almak için Turizm Müdürlüğünün Ürgüp bürosunu aradım. Konu hakkında bilgi almak istediğimi söylediğimde telefondaki yetkili “yetkili eleman olmadığını, bu konuda bilgi almak için Nevşehir’de Turizm Müdürlüğünü aramam” gerektiğini söylendi. Orayı aradığımda ise, telefona çıkan yetkili de konu hakkında bilgisinin bulunmadığını” söyleyerek benim Nevşehir Müze’sini aramamı söyledi. Ben müze için gelmediğimi söylediysem de sonuç değişmedi. Sonuçta bu konuda bir çalışma olmadığını anladım. Aşağıda notlardan da görüleceği üzere haksız düşünmediğim ortaya çıktı. Hatta Göreme’deki turizm bürosuna şöyle bir uğrayayım dedim, içeride hiçbir görevli bulamadım. Günahlarını almayayım beklide kısa bir süre kapatmışlardır, zira uzun süre kapısında bekleyemedim.
Şimdi Kapadokya’nın önemli noktalarını gezmeye başlayalım.
Haritada da görüldüğü gibi bölgede belli başlı 6 gezi noktası (Ürgüp, Ortahisar, Uçhisar, Göreme, Çavuşin ve Avanos) bulunmaktadır. Bunlardan iki günlük gezime sığdırabildiğim yerlerde aldığım notlar aşağıdadır. ÜRGÜP Kaldığım otel burada olduğundan ilk gezi noktam burası oldu. Akşamları hareketli olan çarşısını, araç park yeri bulamadığımız için detaylı gezme imkanımız olmadı. Zaten fazlada bir ilgimizi çekmedi. Meraklıysanız ve araç park yeri bulursanız ve kalabalıkta hareket etme şansınız varsa gezmeniz mümkün. Burada görülmesi gereken yerler içinde yer alan tanınmış bir dizinin çekildiği Asmalı konak binası müze olarak gezilebiliniyormuş. Tekerlekli sandalye ile gezilmesi mümkün değil, önünden geçerken binaya baktık. İsterseniz önünde inip hatıra fotoğrafı çekebilirsiniz.
Gene uğranılması gereken yerlerden Turasan Şarap Fabrikasının satış mağazasını gezebilir ve alış veriş yapabilirsiniz. Mekan olarak uygun, meraklıysanız şarapların tadına da bakabilirsiniz.
Buradan çıkıp Kapadokya’nın simgelerinden birisi olan 3 güzellere gidiyoruz. Her yıl yaklaşık 2 milyon kişinin ziyaret ettiği bu peri bacaları, aslında sahip olduğu efsane ile meşhurmuş.
UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alan bölge, peri bacalarının efsaneleri ile daha da ilginç hale geliyor. Efsaneye göre; Kapadokya’da bir Kral ve Kraliçe yaşarmış.Kralın kızı, bir gün bir çobana aşık olmuş ve evlenmeye karar vermişler. Tabi her zaman olduğu gibi kara vicdanlı Kralın bu evliliğe onayı yokmuş. Sonra, bu aşıkların bir de çocukları olmuş. Belki Kral yumuşar diye çocuğu Krala göstermek üzere yola düşmüşler. Fakat acımazsız Kral, hem aşıkların hem de çocuklarının öldürülmesini emretmiş. Bunu duyan aşıklar, Allah’a çıkış kapısı göstermesi için yalvarmışlar. Efsaneye göre Allah, bu 3 kişiyi de gördüğünüz peri bacasına çevirmiş.
Giriş ücretsiz. Zaten girilecek bir yer yok. Tepeden fotoğraf çekmekten başka bir özelliği yok. Ama buraya bir rampa bile yapmayı akıl edemeyenler yüzünden bizim bu şansımızda yok. Gittiğimiz tarihe pek kalabalık olmadığından aracımızla yaklaşıp uzaktan bu üç güzelleri izlemekle yetindik. Kalabalık bir güne denk gelirseniz, burayı ancak geçerken gördüğünüzle kalırsınız.Benim şansıma araç park yeri vardı ama inip görme şansım yoktu.
UÇHİSAR
Kapadokya’yı şöyle bir tepeden görelim diyenlerin ilk tercihi olan Uçhisar kalesi, bölgenin tam tepesinde bulunuyor. Ayaklarınızın altında Kapadokya coğrafyası ve karşınızda Erciyes dağı sizi karşılıyor. Tabi bu ifade kaleye çıkabilenler için. Tekerlekli sandalye ile çıkmak mümkün değil. Benim gibi yakınına kadar gidip fotoğraf çektirebilirsiniz. Gene park sorunu yaşayabilirsiniz. Zaten önerin sezon ortasında gitmeyin, sakin bir zamanda gidin.
Ben kaleye çıkamasamda, kaleye çıkan eşimin kalenin tepesinden çektiği fotoğrafları sizlerle paylaşabilirim.
ÇAVUŞİNKapadokya’da, peribacalarının en yoğun olduğu bölge Göreme ile Çavuşin arasında bulunuyor. O yüzden, Kapadokya bölgesinin en güzel bölgelerinden birisi de Çavuşin. Bu arada, bu saydığım bölgelerin hepsi zaten yan yana. Araca atlayıp 5 dakika ilerledikten sonra, hemen yeni bir bölgeye ulaşabiliyorsunuz. Burada ilgimizi çeken iki yer oldu, Paşa bağı ve Zelve. Paşabağı
İnce uzun peri bacalarının tepelerine küçücük şapkaların konmuş mantar gibi hallerinin en güzelleri Paşa bağında bulunuyor. Burada gezi yerlerinin bir bölümünü, güçlü bir refakatçiniz yardımı ile gezebilirsiniz. Belki de bölgedeki geziye uygun tek yer burada. Bazı yerlere ise dik yokuşlar nedeniyle girmek imkansız. Yani düzenleme yapılması çok zor. Araç park yerinden bile bu güzelliklerin önemli bölümünü görebiliyorsunuz.
Gezi yolunda ise göreceklerinizin yerler aşağıdadır.
Zelve
Zelve ise, olağanüstü kiliselere ev sahipliği yapan ve kayalardaki oymaları ile tanınıyor. Burayı gezmek için para ödeyerek içeriye giriliyor. Kapıdaki yetkililer “tekerli sandalye için uygun değil” dedikleri için içeriye girmedik. İçersindeki manzaranın güzelliğini maalesef göremedik. Düzenleme yapmaya uygun mu bilemiyorum. Keşke yapılabilseydi diyerek oradan ayrılıyoruz. GÖREME
Göreme, Kapadokya’da gezilecek yerler açısından tam bir kasaba tadında ve bolca seçenek sunan bir yer. Kapadokya bölgesinin tam kalbi sayılabilir. Özellikle daracık sokakları ve mistik havası ile ilgi çekiyor.Tabi tekerlekli sandalye ile ve kalabalık bir saatte bunun mümkün olamayacağını söylememe gerek yok sanırım.
Kaldırımlar dar ve satıcıların işgali altında. Gündüz sıcak altında belki gezebilirsiniz ama geçe yani en hareketli zamanda bu mümkün görülmüyor. Park yeri burada da sorun. Engelli otolar için bir park yerine rastlamadım. Zaten olsa da boş kalması mümkün olamaz. Engelliye uygun tuvalet göremedim. İlginç restoranlara ulaşmak mümkün değil. Zira yüksek kesimlerde ve dar ve zor sokakları tırmanmanız gerek. Birde içlerinde merdivenler bulunmakta. Biz maalesef bu nedenle manzaraya hakim bir yerde yemek yeme şansını bulamadık.
Burada yapılan at sırtında gezi yapmamız mümkün değil ama uygun tasarımlı ATV de olmadığından bunlardan da istifade edemedik. Hiç olmasa bir kaçı bu yönde dizayn edilse bizde bunlardan istifade edebilirdik. İnşallah bu yönde yani engelliye uygun gezi araçları tasarlanır. Böylece engellilerde Aşıklar tepesinden manzara seyredebilirler.
Göreme’de dolaştıktan sonra, araba ile yola devam ediyoruz. Hemen yanı başındaki Göreme açık hava müzesi bir sonraki durağımız oluyor. Göreme Açık Hava Müzesi, bölgede bulunan 360’dan fazla kilisenin en yoğun olduğu, hatta en iyi korunmuş kiliselerin bulunduğu bir bölge. Burası, açık hava müzesi. Yani özel korunmuş bir bölge. Açık alan. 6 tane de kilise var. Ayrıca 2 tane manastır bulunuyor. Burası neden mi önemli ?
Çünkü dönemin yalnızca din adamlarının eğitildiği ve yaşamlarını ikame ettirdikleri bir yer. Kiliseler, şapeller ve hayatlarını devam ettirmeleri için ihtiyaçları olan her şeyi kurdukları yerleşim alanı. Ama özellikle dini değerler açısında çok kıymetli. Açık hava müzesinde bulunan 6 kilise ise : Yılanlı kilise, Azize Barbara Kilisesi, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise. Ancak burada da gezi arzumuz hemen kapısında sonlanıyor. Görevliler buranın da engellilere uygun olmadığını söylüyor. Zaten durum çıplak gözle de görülebiliyor. Kapadokya’nın mutlaka görülmesi gerektiği söylenen uzaktan görebildiğimizle yetiniyoruz.
AVANOS
Avanos, çömlekçileri ile nam salmış bir yer. Hititler zamanından gelen bu gelenek, halan günümüzde de sürdürülüyor. Aynı zamanda Kızılırmak’ın da hemen Avanos’un kalbinden geçip geçmekte.Bu nehir sayesinde killi topraktan faydalanmak adına, yüz yıllardır süregelen çömlek kültürünü hala devam ettiren bir çok sanatçı bölgede efsane eserler üretiyor.
Dünyanın en enteresan 10 müzesinden birisi seçilmiş olan saç müzesini görmek istiyoruz. Ama göremiyoruz. Zira uygun değil. İçeride çömlek yapımını izleniyormuş, Bu arada buraya saç müzesi denmesinin nedeni yine biraz eskilere dayanıyor. Ama öyle çok uzak değil.Çömlek ustası, zamanında Fransız bayan arkadaşının ne yazık ki ülkesine dönmeye karar vermesi ile, bir tutam saçını rica edip, onu duvarına asmış. Daha sonra ise atölyeye gelen kadın ziyaretçilerin de saçlarından bir tutam bırakıp, altına saçlarının hikayelerini yazmaları ile birlikte, saç müzesi ortaya çıkmış. Yani anı olarak bırakılan saçlar, bir süre sonra müze olmuş. Yılda 2 kez bu saçlardan (Haziran ve Aralık aylarında) çekiliş düzenliyormuş.Çekiliş günü kapıdan giren ilk kişi, rastgele 10 saç seçiyormuş ve o 10 kişi aranıp, Kapadokya’ya davet edilip, tüm masrafları karşılanıyormuş Saç müzesinden çıktıktan sonra, yolumuzu Kızılırmak’a çeviriyoruz. Burada insanların karşı tarafa geçmesi için yapılan asma köprü bulunmakta. Her asma köprü gibi (belki biraz fazla) sallandığından bölge insanları köprüye sallanan köprü adını takmışlar. Buraya gelenlerde bu köprüye mutlaka gidiyorlarmış. Hatta Paris’in bir köprüsünde olduğu gibi asma kilit takanlara da rastlanıyor. Tekerlekli sandalye ile bu sallanan köprüden geçmeyi pek sağlıklı bulmadığımızdan seyretmekle yetiniyoruz
Güray Müzesi
Bir sonraki durağımız ise, benim çok ama çok beğendiğim, takdir ettiğim ve hayran kaldığım Güray Müze oluyor. Hitit kavminden süre gelen çömlek sanatının en önemli adresi olan Güray Müze’sinin önündeki meyli görünce biraz tereddüt ediyoruz. Bu halimizi izleyen bir yetkili yanımıza gelip bizi müzeye davet etti, “mutlaka görmelisiniz” dedi. Bende engelli olduğumu bu nedenle çekindiğimi söyledim. Bunun sorun olmadığını söyledi. Bizde bunun üzerine gezmeye karar verdik. İyiki de bu kararı almışız. Gerçekten hayran kalınacak bir yer yaratılmış yerin altında. Müzeyi tanıtmayı kendi broşüründen yapalım.
Müze her yönü ile tekerlekli sandalyeye uygun tasarlanmış. (diğer müzelere örnek olsun, istenirse her şey mümkün) Girişteki rampalarda görevliler yardımcı oluyor. Ücreti 7 tl.olup, refakatçiden ücret almıyorlar. İçeride tekerlekli sandalyelerde bulunmakta. Engelliye uygun tuvaleti de mevcut. Bu konudaki hassasiyetleri için müze kurucularına teşekkürü burada da tekrarlamak istiyorum. Mutlaka ve mutlaka gidin ve ilginç müzeyi ziyaret edin ve çıkarken satış mağazasından mutlaka bir şeyler alın. Buraya katkınız olsun. O kadar değişik ve güzel ürünler var ki zaten almadan çıkmanız mümkün değil.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki Kapadokya bölgesi hali hazırda engelli turizmine uygun değil. Ben gezim boyunca maalesef çok yeri göremediğimi düşünüyorum. Türkiye’nin bu en önemli turizm bölgesinde bu konuda yeterli düzeyde alt yapı çalışması olmaması üzücü. Otellerin bazılarında istenen düzeyde olmasa da düzenlemeler bulunmaktadır. İşletmelerde ise gerekli düzenlemeler bulunmamaktadır. Gezi yerlerinde ve gezi araçlarında bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmamış durumda. Gezi yerlerinde tuvalet bulunmamaktadır. Anlaşılan buradaki yerel yönetimler yetkilerini kullanmamakta, gerekli düzenlemeler konusunda işletmeleri zorlamamaktadırlar. Genel tuvaletlerde engelliler için özel yerler yapılmamıştır. İlgili devlet kurumları da bu konularda maalesef yeterli denetimleri yapmadıkları gözlenmektedir. Bu nedenle bölgeye giderseniz, benim gibi sadece araç içinde gördüklerinizle yetinmek durumunda kalacaksınız. Bu yeterli değil ama gene de gidilip görülmeye değer bir bölge. Gidelim ve yetkilileri bu konuda önlem almaları yönünde zorlayalım. Belki bu sayede bir şeyler yaparlar diye düşünüyorum.Efes gezi notlarında da belirttiğim gibi gerek Efes ve gerekse Kapadokya bölgesinin bir an önce engelli turizmine açılması, bu yöndeki çalışmalara bir an önce başlanılmasını hem tüm engelliler adına ve hem de ülke turizmi adına sayın devlet büyüklerimizden acilen talep ediyorum.
Efes gezimizden sonra yakınlarda yer alan Meryem Ana kilisesine gidiyoruz. Girişte araçların park ettiği yerden kiliseye oldukça dik bir yokuşla iniliyor. Ancak aracımız engelli plakalı olduğundan bizim araç ile aşağıya inmemize izin verildi. Aksi halde bilhassa dönüş çok zor olacaktı.
İzmir’in Selçuk ilçesine 9 kilometre mesafede olan Meryem Ana Kilisesi, Bülbül Dağı üzerinde yer alıyor. Efes Antik Kenti‘nin üst kapısından çıktığınızda, virajlı bir yoldan ulaşabileceğiniz bir noktada. Yol üzerinde, kiliseye 6 kilometre kaldığını belirten bir tabelanın yanında, gayet etkileyici olan Meryem Ana’nın bir heykelini görmeniz mümkün. Kuşadası’na mesafesi 25km’dir Giriş ücretli ancak engelli ve refakatçisi için ücret alınmıyor.Meryem Ana Evi giriş ücreti ve ziyaret saatleri nelerdir?Giriş ücreti olarak ödenen bedelin, Selçuk Belediyesi’ne gittiği, Meryem Ana Kilisesi’nin yapılan bağışlar ve girişte alınan hediyelik eşyalar ile ayakta kaldığı, girdikten sonra karşınıza çıkan bir tabelada özellikle belirtiliyor. Diğer ziyaretçiler için Meryem Ana Evi’ne giriş ücreti 10TL’dir. Meryem Ana Evi, Kasım – Şubat ayları arasında 08:00 – 17:00, diğer aylar 08:00 – 18:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor.
Meryem Ana Evi, turistlerin özellikle hacı olmak için uğradıkları, dünyadaki birkaç önemli noktadan biri. Maneviyatı yüksek olan bir yerdir burası.Giriş Kiliseye doğru yol alırken, hediyelik eşya satan dükkanları geçtikten sonra, geniş bir bahçenin ortasında, anahtar şeklinde bir vaftiz havuzu bulunur. Dünyaya günahkâr olarak gelen Hristiyanlar, bebek yaşlarında anahtar şeklindeki havuzda vaftiz edilirler ve cennetin kapılarını aralarlar.
Vaftiz havuzunun hemen yanında ise bir heykel bulunuyor. Lazarist rahipler tarafından dikilen zeytin ağaçları eşliğinde görebileceğiniz bronzdan yapma küçük Meryem heykelini, 1867 yılında İzmirli dini bir cemaat hediye etmiş.
Kilise ve çevresi tekerlekli sandalye için uygun. Gereken yerlere rampalar yapılmış. Yani sorunsuz olarak gezebilirsiniz. Kiliseye de girmek için iki basamak bulunuyor.
Birazda tarihi konusunda bilgiler verelim. Gittiğinizde aklınızda bulunsun.Meryem Ana Efes’e nasıl gelmiş?İsa, 33 yaşında çarmıha gerilmeden önce, annesini, arkadaşı ve aynı zamanda havarisi olan St. Jean‘a (Yuhanna) emanet etmiştir. St. Jean, Hz. Meryem’in Roma zulmü sebebiyle Kudüs’te kalmasını sakıncalı bulmuş, Meryem ile birlikte çağın en büyük ve barışçıl kenti Efes’e gelmiştir. Hıristiyanlık dinini yaymak gibi kutsal bir görevi olan St. jean, Meryem’i halktan saklayarak Bülbül Dağı’nda sık ağaçlarla kaplı gizli bir kulübeye gizlemiştir. Hz. Meryem’in son günlerini, Hıristiyanlık dininin yönetim merkezi olan Vatikan tarafından kutsal ilân edilen Meryem Ana Evi‘nde geçirdiği düşünülür. Hıristiyan tarihçiler, Meryem’in 101 yaşına kadar Bülbül Dağı’ndaki yerde yaşadığını ve mezarının yine Bülbül Dağı’nda kimsenin bilmediği bir yerde olduğunu belirtirler.
Dünyanın 7 harikasından birisi olan Artemis Tapınağı‘nın da ev sahibi olan Efes Antik Kenti ülkemizin dünyadaki en meşhur, en çok ziyaretçi alan tarihi yerlerinden birisi. Kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına dayanan ve Helenistik dönemden tutunda Roma, Bizans (Doğu Roma), Beylikler ve Osmanlı dönemlerine kadar aktif yerleşim yeri olarak kullanılan o soylu şehir;Efes.Asırlar boyu üstün şehir planlama örneği oluşuyla, büyük öneme sahip bir liman kenti olmanın getirdiği ticaret merkezi özelliğiyle, binlerce yıl çok zengin kültüre sahip uygarlıklara ev sahipliği yapmasının kaçınılmaz sonucu olarak bir kültürler beşiği oluşuyla, Hıristiyanlığın Hac merkezi olarak kabul görülmesi ve asırlardır bir dini merkez olma özelliğiyle; Efes tarihin bir parçası değil tarihin ta kendisi.Ben bu yazımda ulaşabildiğim yerler hakkında notlar yazdım. Zira tekerlekli sandalye ile her yere ulaşmak mümkün olmadığı gibi ulaşılabilen yerlerde de tekerlekli sandalye ile zorlandığımı söylemeliyim. Girişte yardımcı olmak isteyen (sanırım belli bir ücret karşılığı) insanlar vardı. Ben yardım almadım ama almakta fayda var derim. Hem zor yollarda yardımcı olurlar hem de rehberlik hizmeti verirler.Bilet alırken gişeye rehberle gezmek istediğini söylerseniz, bu konuda yönlendirme yapıyorlarmış.Girişte hediyelik eşya alabileceğiniz bir çok dükkan ve karnınızı doyurabileceğiniz alternatif yerler bulunmakta.
Efes antik kendi nerede ?
Efes Antik Kenti, İzmir’in güneyinde Selçuk ilçesi sınırlarında yer alıyor. Antik şehir, İzmir’den 83, Selçuk’tan 3,5, Kuşadası’ndan 19, İstanbul’dan 552, Ankara’dan ise 628 km uzaklıkta. Efes’e en yakın havalimanı İzmir Adnan Menderes Havalimanı.
Efes Antik Kenti Giriş Ücreti Ne Kadar ?
Giriş engelliler ve refakatçisi için ücretsiz. Normalde Kentin giriş ücreti 2017 Ocak ayı itibariyle 40TL. Biraz pahalı gibi ama neyse ki burada da Müzekart geçerli.Buraya kendi aracıyla gelecekler ücretli için park yeri de var. Araç başı ücret 10 TL
Efes ziyaret saatleri
Yılın 365 günü açık olan Efes Antik Kenti ziyaret saatleri, Nisan-Ekim döneminde 08.00-19.00, Kasım-Mart döneminde ise 08.00-17.00 olarak düzenlenmiş.
Efes Antik Tiyatrosu
Antik dönemin en büyük açık hava tiyatrosu özelliğini taşıyan bu tiyatro tam 24.000 kişi kapasiteli. Tiyatronun sahnesi maalesef yıkılmış durumda ancak oturma alanları gayet iyi durumda. Bu tiyatro en büyük tiyatro olma özelliği dışında St.Paul’ün vaazlarının da gerçekleştiği yer olduğundan Hristiyanlık adına da çok önemli eser konumundadır. Ancak resimde de görüldüğü gibi tekerlekli sandalye için girme şansı yok.Uzaktan seyretmekle yetindik. Epey merdiven var. Roma’da kollezyum’a ulaşmak için yapılan asansör benzeri bir çözümün burada da mutlaka bulunması gerekiyor. Zira burası dünya çapında bir mekan.
Celsus Kütüphanesi
Efesin tanıtım resmi olan bu yapıya mermerli yoldan ulaşılıyor. Biraz eziyet çekiliyor ama mutlaka bu eziyet çekilmeli. Yol seviyesinden aşağıda olan mekana iniş için rampa bulunmakta. Efes’te bulunan belki de en güzel yapı. Celsus Kütüphanesi M.S. 106 yılında ölen Efes valisi Celsius adına oğlu tarafından yaptırılmıştır. Kütüphane dışarıdan iki katlı bir görünümde olsa da içeriden tek katlı ve yüksek tavanlı bir yapıdır.
Burayla ilgili çok şaşırtıcı ve bir o kadar da komik bir iddia bulunuyor. Kütüphanenin hemen karşısında bir genel ev bulunuyor. Diğer antik kentlere bakıldığında bu durumun ilk olduğu söylenemez. Ancak iddia şöyle ki kütüphanenin içinden bu geneleve çıkan gizli bir geçit olduğu söyleniyor. O dönem insanların toplumda dikkat çekmeden veya karısınayakalanmadanbu yoldan geneleve gittikleri rivayet ediliyor.Efes’in en çok bilinen yapısı olan Celsus Kütüphanesi, milattan sonra 100-110 yılları arasında, Senatör Tiberius İulius Celsus‘un oğlu Gaius İulius Aquilatarafından babasını onurlandırmak için yaptırılmıştır. Ancak yapılış amacı her ne kadar Celsus adına bir anıt mezar (heroon) olsa da, kent yönetiminden bu yapıyı inşaa etmek için izni çıkmayınca hem kütüphane, hem de Celsus’un anıt mezarı şeklinde yapılmak zorunda kalındığı söyleniyor.Liman Caddesi
Antik dönemde Asya’nın en önemli limanlarından birisi olan Efes Limanı ile şehir merkezini birbirine bağlayan Liman Caddesi,antik tiyatronun karşısında,11 metre genişliğinde, 530 metre uzunluğundadır. Tamamen mermer kaplı zemini ve sağlı sollu galerileri bulunan cadde, ilk olarak Bergama Kralı II. Attalos (MÖ 159 – 138) tarafından yaptırılmış, son şeklini ise Roma İmparatoru Arkadianus döneminde almış. . Yol olabildiğince tekerlekli sandalyeye uygun. Ama sonu göründüğünden sonuna kadar gitmeyi gerekli görmedik.
Helenistik Çeşme
Büyük Tiyatro’nun hemen önünde (sahne binasının arkasında) yer alan Helenistik Çeşme, milattan önce 3. yüzyılda yapılmıştır. Roma döneminde ise derinliği 2 metre artırılmış ve genişletilmiştir. Mermerli yolun başında bulunmakta.
Mermer Cadde
Büyük Tiyatro ile Celsus Kütüphanesi’ni birbirine bağlayan Mermer Cadde, ilk olarak Helenistik Dönem’de yapılmış ve aradan geçen süre boyunca sıkça onarım görmüştür. Asıl amacı arabaların geçtiği bir yol olsa da, insanların yürüyebilmeleri için yolun kenarına yüksekçe bir kaldırım yapılmıştır. Ancak yol tekerlekli sandalye için epey zorlu. Ayni sıkıntıyı Roma’da da çekmiştik. Müsaadenizle Romalılara bu konuda biraz sitem edeceğim. Ama bo yolu göze almasanız Celsus kütüphanesine gidemezsiniz.
Ticari Pazar Yeri (Agora)
Efes Agora’sı, ilk olarak milattan önce 3. yüzyılda kurulmuş, son şeklini ise Roma İmparatoru Augustus döneminde almıştır (MÖ 27-14). Ancak MS 4. yüzyılda yaşanan büyük bir deprem sonucunda hasar görerek uzun süre kullanılmamış ve MS 6. yüzyılda, burada yer alan kalıntılar kullanılarak kuzey bölümüne yeni bir agora daha kurulmuştur.
Yeni kurulan agoranın olduğu bölüm bugün Jandarma kışla merkezi olarak hizmet vermektedir ve o bölgeye giriş yasaktır
Burayı gezmek için tahtadan yollar yapılmış. Bu sayede tekerlekli sandalye ile gezmek mümkün. Ama tahtalarda artık tarihi olmuş, bu nedenle üzerine gezmek kolay olmuyor. Elden geçirilmesinde yarar var, yetkililere duyurulur.
Sonuç olarak Ülkemizin değerli tarihi ve kültürel merkezi olan Efes mutlaka görülmesi gereken bir antik şehir. Her yerine gidebilmek mümkün değil ama önemli yerlerine zor da olsa gidilebiliniyor. Gerek kent içinde vegerekse giriş alanında engelli tuvaletleri bulunmakta. Bir ege gezinizde zaman ayırın ve burayı görün derim.
Büyük önder Atatürk’ün doğduğu evini ve memleketi olan Selanik’i görme isteğimizi nihayet gerçekleştirme imkanını bulduk. Binayı hepimiz resimlerinden tanımaktayız. Daha önce yaptığım araştırmalarda bu konuda net bir bilgiye rastlamamış olsam da resimlerinden tekerlekli sandalye girişine uygun olmadığını tahmin etmekteydim. Tahminimde yanılamadığımı gidince anladım. Binanın sadece bodrum katına girme imkanı var.Selanik,Kavala ve Dede ağacı kapsayan gezimizi kara yolu ile yaptık. İstanbul’dan rahat bir yolculukla buralara ulaşmamız mümkün. Yollar otoban seviyesinde ve mevsim itibarıyla da (Ekim baş) oldukça boştu. Sabah erken saatte aracımızla İstanbul’dan yola çıktık. İpsala’ya kadar Trakya’yı kat ettikten sonra uzun bir TIR kuyruğunun yanından Yunanistan’a giriş yaptık. Bu arada Aracımıza 15 günlük yeşil sigorta yaptırmayı unutmadık (50 Euro) 40 km sonra 20 bin Türkün yaşadığı Dedeağaç’ ulaştık. Levhalardaki adı Aleksandrapolis.Dedeağaç’tan sonra arabayla 1,5 saat sonra Kavala’ya geldik. Yollar otoban ve nerdeyse bom boş. Bunda sonraki hedefimiz Selanik. Buralardaki gezi notlarımızı sonraya bırakarak öncelikle Atamızın doğduğu eve yaptığımız ziyareti paylaşalım. ATATÜRK EVİ
Atamızın doğduğu ve bir süre yaşadığı eve görmek bizi bayağı heyecanlandırdı. Bina çevresinde park yeri bulmak oldukça zor. Neyse bu sorunu halledip binaya giriş yaptık. Avlusunda bilhassa meşhur nar ağacının altında resim çektik.
Dediğim gibi binaya tekerlekli sandalye ile girmek mümkün değil. Herhangi bir çözüm aranmamış. Bu nedenle dışarıdan izlemekle yetindim. İçeriye giren eşimin izlenimleri ve çektiği fotoğraf ve videoları izlemekle yetindim. Bu arada yapılan tadilatlarla zaten orijinalinden çok uzaklaşan binaya en azından giriş katına ulaşmak için bir lift yapılsa iyi olurdu diyorum.
Sadece evin bodrum katına girebildim. Buradaki odaları görme imkanım oldu. Gene de orada olmak bu binanın önünde resim çektirmek bile güzel ve heyecan vericiydi.
Atatürk’ün ailesi Ali Rıza Efendi’nin 1988’de ölümüne kadar bu evde ikamet etmiştir. Sonradan bu ev Yunan hükümetine bırakılmış ve yunanlı bir aile tarafından satın alınmıştır.
Cumhuriyetin 10. Yılında Selanik belediyesi, Türk Yunan dostluğunun bir göstergesi olarak Atatürk’ün bu evde doğduğunu yazan bir mermer plaka yerleştirmiştir.
Daha sonra Selanik Belediyesince satın alınan evin anahtarı, Atatürk’e hediye edilmek üzere 19 Şubat 1937’de Türkiye’nin Selanik Başkonsolosluğu’na verilmiştir. 10 Kasım 1953 tarihinde “Atatürk Evi” ziyarete açılmıştır. Sergilenmesi kararlaştırılan eşya, Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe Sarayından seçilerek Selanik’e gönderilmiştir. 2012 yılında yeniden restorasyona giren ev, modern müzecilik anlayışı ile yeniden tefriş edilmiştir. Bana sorarsanız bu anlayış ile yapılan restorasyon evin özelliğini bozmuştur. Keşke daha az modern uygulama yapılmasa idi.Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin toprağı sayılan bu ev bugün sınırlarımız dahilinde bulunmasa da, her Türk’ün kalbinde özel bir yere sahip olup, Selanik’e giden her Türk’ün ilk olarak ziyaret ettiği ve Türkiye için manevi değeri son derece yüksek olan bir mekandır.Belirttiğim gibi ev’in büyük kısmı tekerlekli sandalyeye uygun olmasa da Cumhuriyetimizin kurucusu ve Türklerin Atasının Büyük Atatürk’ün doğduğu ev, gidip görülmesi gereken bir mekan. Mutlaka gidin. SELANİK Atatürk’ün doğduğu, Türk devriminin hazırlandığı rıhtımı İzmir’in kordon boyunu andıran kadim şehir Selanik. Şirin ve hareketli bir şehir. Günübirlik geldiğimiz kenttin gezilmesi gerektiği söylenen bazı yerlerini gelin beraber gezelim. İlk durağımız Atatürk evi oldu. Ondan sonra sahile doğru yolculuğumuz başladı.Selanik küçük bir şehir. Evet yer yer İzmir’i bayağı bir andırıyor, sahili özellikle. Ama bizim İzmir’imiz daha güzel. Kamara Meydanı- Rotondo
Atatürk evinden sahile doğru yürümeye başlayınca ilk olarak Osmanlı’dan kalma Rotonda Camisini karşınıza çıkıyor. Şimdilerde müze olarak kullanılıyor. Ücret ödenerek giriliyor. Ama engelli ve refakatçisinden ücret alınmıyor sanırım. Zira bizden almadılar. Girişinde bulunan engelli lifi bulunması hoşumuza gitti. İçerisi engelliler için uygun rahatça gezilebilir.
Biraz aşağıya doğru indiğimizde Kamara meydanına ulaşılıyor. Şehrin en iyi bilinen ve Selaniklilerin buluşma yeri olarak tercih ettikleri bir yer olduğu söyleniyor. MS 3. yüzyılın sonunda ve 4. yüzyılın başında, Roma İmparatorlu Sezar Galerious’u onurlandırmak için yapılmış kemer ilgimizi çekiyor. Önünde fotoğraf çektiriyoruz.
Aristoteles Meydanı
Biraz daha sahile doğru iniyoruz. Geniş bir cadde de yer yer antik şehir kalıntılarını seyrederek yürümeye devam ediyoruz.
Deniz görünmeye başlıyor. Önümüzde Şehrin ana meydanı Aristoteles Meydanı, Selanik’in özellikle akşamları en kalabalık ve capcanlı yerlerinden. Venizelos parkı önünde yer alan Aristoteles Meydanı akşamüzeri cıvıl cıvıl.
Büyük İskender’in bir heykeli meydanın ortasında yer alıyor. Etrafta kafeler, alışveriş yerleri, barlar, kitapçılar, bankalar, oteller sıralanıyor. Sahilde ilginç gezi tekneleri bulunmakta. Bunlarla yarım saatlik deniz seyahati ile Selanik sahil şeridini seyredebilirsiniz. Giriş ücreti yok ama içerde bir şeyler içmek mecburi. Bir maden suyu ile idare ederseniz ucuza gelir.
Beyaz Kule
Selanik’in simge yapılarından Beyaz Kule, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış ve Osmanlı döneminde önce kale, sonra garnizon ve sonra da zindan olarak kullanılmış. Bir dönem adı Aslan Kulesi olan yer, sonraları Yeniçeri Kulesi olarak anılmış. Zindan olarak kullanıldığı dönemlerde Sultan II. Mahmud’un emriyle kuledeki tutukluların hepsi kılıçtan geçirilince adı Kan Kulesi olarak anılmaya başlanmış. Şehir el değiştirince simgesel olarak vaftiz edilerek ve beyaza boyanmış ve adını da buradan alıyor. Kule hâlâ bu isimle anılsa da zaman içerisinde yavaş yavaş eski rengine geri dönmüş. 6 katlı Hisar 1988’de Selanik erken Hristiyanlık ve Bizans anıtları ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girerken, aynı yıl Beyaz Kule Europa Nostra (Avrupa Kültürel Miras Kuruluşları Federasyonu) koruma ödülünü almış.
Günümüzde müze olan kulenin tepesindeki şahane Selanik fotoğrafları çekiliyor. Müze pazartesi günleri kapalı ve diğer günlerde ise 8.30- 15.00 arasında ziyarete açık. Ancak tekerlekli sandalye ile çıkmak mümkün değil. Önünde resim çektirmekle yetiniyoruz.
Lefkos Pyrgos
Beyaz kuleye sırtını döndüğünüzde karşınızda yer alıyor. İzmir’in kordonunu andıran sahil şeridinde görülecek yerlerin başında Lefkos Pyrgos geliyor. İzmir Kordon kadar geniş değil tabi. Kıyı boyunca sıralanan barlardan birine oturup güneşin batışını izleyin.
Kısa Selanik gezimizden paylaşacaklarımız bu kadar. Dediğimiz güzergâhtan gelirseniz meyil nedeniyle fazla zorlanmazsınız. Sahil yoluda tekerlekli sandalye için uygun. Akşam bir balık yiyelim derseniz seçenek çok. Fiyatlar nasıl derseniz size yemek yediğimiz lokantanın Türkçesi de bulunan menüsünün resmini koydum. Bakın bakalım.
KAVALA
Yunanistan’a yaptığımız 2 günlük gezimiz dahilinde bir geçe geçirdiğimiz Kavala ile ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Engelliye uygun bir pansiyonda kaldığımız ve İstanbul’a 480 km mesafede olan kavala bildiğiniz gibi bizde kurabiyesi ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın memleketi olarak tanınıyor
Kavala şehrine uzaktan baktığınızda: bir yarımada görüyorsunuz. Şehre yaklaştıkça: Osmanlı kalesi ve su kemerleri karşınıza çıkıyor. Şehrin su ihtiyacını karşılamak için, Mehmet Ali Paşa tarafından 1550 yılında, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılmıştır. Kuzeydeki dağlardan, şehir merkezine su getirmekteymiş. 60 kemerden oluşan anıtsal yapı 52 metre yüksekliktedir.
Genel olarak sahil kesimi tekerlekli sandalye için uygun olsa da şehrin iç kısımları yokuşları nedeniyle gezmeyi zorlaştırmaktadır. Zaten fazlada gezme yeri bulunmamakta, sahilde bir tur atmak şehri görmek için yeterli olmaktadır.
Giriş Amerika gezimizin ilk durağındayız. Uzun bir uçak yolculuğunun ardından kente ulaştık. Daha önceden planladığımız gibi ve hiçbir sıkıntı yaşamadan, iki metro değiştirerek otelimize ulaştık. Kalacağımız günü düşünerek hava alanında bulunan makinelerden 5 günlük bilet aldık ve bu süre içinde gerek metro ve gerekse otobüs yolculuklarımızı bu biletle rahatça yaptık.New York, Amerika Birleşik Devletlerinin en kalabalık şehri ve dünyanın en kalabalık metropoliten alanlarından New York metropolitan bölgesinin merkezidir. “New York’u tek bir ziyarette fethetmek imkansızdır” sözünden hareketle şehrin belli başlı yerlerini gezmeyi önceden planlamıştıkNew York’u gezerken çok rahat edeceğinizin garantisini verebilirim. Şehrin gezilecek yerlerinin neredeyse tümünün yer aldığı Manhattan adasını dikey kesen yukarıdan aşağı 12 avenue(cadde) ve Central Park’dan itibaren aşağıya kadar yatay kesen 59 street(sokak) ile mükemmel bir adresleme sistemine sahiptir. Şehir; ticaret, finans, medya, sanat, moda, araştırma, teknoloji, eğitim ve eğlence sektöründe önemli katkı yaptığından dolayı küresel kent olarak anılmaktadır. Önemli bir uluslararası diplomasi merkezi olan kent, Birleşmiş milletler genel merkezine de ev sahipliği yapmaktadır ve dünyanın kültür başkenti olarak tanımlanır.Şehir, dünyanın en büyük doğal limanlarından birinin üstüne kurulmuştur. 5 kısımdan oluşur. Bunlar the Bronx, Brooklyn, Manhattan, Queens ve Staten Island.New York’u genel olarak, bir çok konumları itibariyle tekerlekli sandalye ile erişilebilir olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Şehri tekerlekli sandalye dostu görmek gerekir. Şehirde engelliler için herhangi bir indirim bulunmadığından, şehrin altı en popüler turistik yerinin giriş bedellerinde %41 indirim sağlayan CityPass almanız uygun olur.Bunun dışında bazı istasyonlar hariç metro durakları tekerlekli sandalyeye uygun. Otobüslerde tamamıyla engellilere uygun dizayn edilmiş durumda. Yani şehir içi ulaşımda sorun yaşanmıyor. Biz otelimizin yakınında metro durağı olduğundan genelde metroyu kullandık. Ancak metro hatlarının önemli bölümü epey eski olduğundan istasyonlar genel olarak yıpranmış ve bol bol farelerle karşılaşmanız mümkün. Ayrıca asansörlerdeki yoğun idrar kokusu nedeniyle girerken derin bir nefes almanız gerekiyor. Neyse ki asansör yolculuğu uzun sürmüyor.Sokakta tekerlekli sandalye kullanmak oldukça yorucu olduğunu söylemeliyim. Kaldırımlar genellikle hasarlı ve yaya geçitlerinde delikler bulunmakta. Artı yol çalışmaları ve inşaat iskeleleri gezimizi zorlaştıran faktörler oldu.New York’ta mekanların çoğu engelliler için çok iyi hazırlanmış ve erişilebilir durumdadır.Yeme içme konusunda her türlü imkan bulunmakta. Yollarda sık sık bilhassa helal gıda satan seyyar satıcılara rastlamak mümkün. Yani bütçeniz doğrultusunda karnınızı çeşitli şekillerde doyurabilirsiniz. Sadece oteller bilhassa merkezi bölgede oldukça pahalı. Biz bu nedenle queens bölgesinde nispeten ucuz bir otelde konakladık. Yakınında metro olması, merkeze uzak olmasının olumsuzluğunu bize hissettirmedi.Sizde gezi planınızı otelinizin konumuna göre yapabilirsiniz. Yakın olan yerleri ayni günde gezmeyi planlayın. Tek dikkat edeceğiniz husus gideceğiniz bölgedeki metro istasyonunu bilmek. Tabi bu istasyonun engelliye uygun olup olmadığına da dikkat ediniz. Bunun için internetten New York metrosunun sayfasını iyi inceleyip ona göre günlük planlarınızı yapınız. Engelli UlaşımıMetro:New York dünyanın en geniş yeraltı metro ağına sahip. Şehrin genelinde 468 metro durağı var diyorlar. Metro Engelli Amerikalılar Yasası 1990 yılında yürürlüğe girmesinden bu önce inşa edildiğinden, bütün duraklar tekerlekli sandalye ye uygun değil. Yavaş yavaş duraklara asansörler yapılmaktaymış. Mesela Manhattan’da, 147 istasyondan sadece 36 tanesi tekerlekli sandalye uygun. Bu arada duraklara ait asansörleri bulmak ta ayrı sorun. Sonradan eklendiğinden ilgisiz bir yerde olabiliyor. Mesela bir binanın içinde olabiliyor. Metro duraklarının hangisinde asansör oluğu metronun sitesinde mevcut.
Şehir İçi Otobüs : New York şehrinde otobüsler engelli ve tekerlekli sandalye kullanıcıları için erişilebilir durumda. Tüm otobüsler tekerlekli sandalye rampası ve alçaltılmış bir zemin veya mekanik bir asansör ile donatılmış. Rahatça inip binmek mümkün.
Taksi .Şehirde engelli işaretli taksilere sık sık rastlanıyor. Tarifeleri normal taksilerle ayni. Kullanımda sorun yaşanmıyor.Manhattan :Kesinlikle New York’un en önemli bölgesi. Gezilecek yerlerin tamamına yakını bu bölgede. Manhattan New York gibi kendi içinde bölümlere ayrılmış. Söz konusu bu bölgeler güneyden kuzeye doğru, sokak numaralarına göre bölünmüş olan Downtown Manhattan, Midtown Manhattan ve Uptown Manhattan’dır.
Manhattan’ı dolaşmak başta karışık gelebilir ama bir ızgarayı andıran sokak ve cadde düzenlemesi, aradığınız yeri bulmanızı kolaylaştırıyor. Manhattan’da doğudan batıya doğru numaralandırılmış, kuzeyden güneye uzanan 12 avenue (cadde) ve bu caddeleri paralel olarak kesen 220 tane street (sokak) var. Sokakların numaralandırılması ise adanın kuzey ucundan güneyine doğru sıralanıyor. Önceden bir gezi planı yapmakta fayda var. Birbirine yakın yerleri ayni günde rahatlıkla gezebilirsiniz. Zaman zaman yokuşlar biraz zorlamakta. Bu nedenle buraları metro ile aşmak daha uygun olacaktır. Şehrin bu bölgesinde zaman zaman bozuk yol ve kaldırımlarla karşılaşmak mümkün. American Museum of Natural History ABD’de bulunan dünyanın en büyük ve en ünlü müzesi. Müze birbirine bağlı 25 bina blokundan oluşmakta. Toplam 46 daimi sergi salonu, araştırma laboratuvarları ve kütüphanesi mevcuttur. Müze koleksiyonu, sadece küçük bir kısmı herhangi bir zamanda sergilenebilen 32 milyondan fazla parça içmekte. Müzenin 200’den fazla bilim insanı kadrosu olduğu da söylenmekte.
Amerika’nın en eski müzelerinden biri olan American Museum of Natural History, 1869’dan beri ziyaretçilerini ağırlıyor. İçerideki iskeletler, fosiller ve doldurulmuş hayvanlar size sanki üç boyutlu bir filmdeymiş siniz hissi uyandırıyor. Ve tabi olarak her yönü ile engelliye uygun. Mutlaka gezin
.Battery Park City & Battery Park
1960’larda World Trade Center inşa edilirken, kazıdan çıkarılan 30 milyon ton kadar toprak Hudson nehrine boşaltılmış, 1980’lerde irili ufaklı apartmanların, ofislerin ve parklardan oluşan Battery Park City kurulmuş. Bölgenin hemen yakınında, Manhattan’ın ucunda yeşil bir alan, Battary Park bulunmaktadır.Günümüzde New York’a gelen her turistin ziyaret etmek istediği Özgürlük Anıt’ı gezmek için öncelikle Battery Park’a gelmeniz gerekiyor. Park içerisinde iskeleye gitmek için levhaların sizi, kent tarihinde rol almış Castle Clinton’a yönlendiğini göreceksiniz.Burası 1811 yılında inşa edilen koruma amaçlı yapılan top kalesidir. Önce akvaryum olmuş bu alan, sonra müzeye dönüştürülmüştür.Günümüzde Özgürlük heykeli ve Ellis adasına giden feribotların bilet gişesi fonksiyonunu görmektedir
Manhattan’ın güney ucunda harika yürüyüş yolları ve paten yolları bulunan bu yeşillik alanda gün batımını seyretmek de ayrı haz vermekte. Düz bir alanda yer alan parkta tekerlekli sandalye ile rahatça gezebilir, bu arada sincapları ellerinizle besleyebilirsiniz.
Parkın içinde engelli tuvaleti de bulunan genel bir tuvalet yer almaktadır. Ayrıca bu alana da ;Museum of Jewish Heritage ve National Museum of American Indians’ı da ziyaret edebilirsiniz.
Brooklyn Bridge – Köprüsü ve South Street Seaport :
New York’un simgesel yapılarının başında gelen bu köprüyü birçok Amerikan filmlerinden anımsayacaksınız.1833’te açıldığında Brooklyn Köprüsü (Brooklyn Bridge), dünyanın en büyük asma köprüsüymüş. Manhattan ve Brooklyn’i birbirine bağlayan köprü, gotik tarzdaki mimarisiyle görülmeye değer bir özellikte. Köprünün yaya yolu girişi City Hall park’ın doğu yakasındadır.
Köprüyü tekerlekli sandalye ile rahatça gezebilirsiniz. Köprü 1.8 km uzunluğunda ve tekerlekli sandalye kullanıcıları için erişilebilirdir. Köprü, dünyada en fazla Fotoğrafı çekilen köprülerden biri haline gelmiş. Köprü yaya geçit tekerlekli sandalye girişi Manhattan tarafında Merkezi Caddesi’nin sonunda Brooklyn’den ve ya Tillary veya Adams Sokaklarda mevcuttur. Ayrıca bir gece vaktinde köprüyü görmenizi tavsiye ederim. Biz köprüyü Brooklyn tarafından seyrettik.Her daim kalabalık olan seyir yerlerinde her milletten insanları görebilirsiniz. Bulunduğumuz yerden hem broklyn köprüsünü hem de Manhattan köprüsünü izleyebilirsiniz.
Bryant Park
Times meydanının doğusunda,42nd Str üzerinde 6 ve 5. caddeler arasında, çalışanların yaz aylarında yemek ve atıştırma amaçlı toplandıkları yer olan yeşiller ve ağaçlar arasında kalan Bryant park alanını göreceğiz.39.000 m2’lik yüz ölçümüne sahipmiş. . Burası gökdelenlerin arasında bir adeta nefes alma yeri. Parkın hemen önünde de yine filmlerden tanıdık New York Halk Kütüphanesi yani New York Public Library bulunuyor. Herkes eline kahvesini almış parktaki sandalyelerinde dinleniyor.Yazları haftanın farklı günlerinde farklı etkinlikler ve tanıtımlar yapılmakta. Parkı bir köşesinde engelliler için meyilli bir giriş bulunmaktadır. Park tekerlekli sandalyeye uygun. Tuvalet bulunmamakta ama hemen yanında bulunan kütüphanede uygun tuvalet var.
NY Puplic Library Bryant Park’ın hemen arkasında yer alan ve 1911 de halka açılan New York Public Library bulunur Kütüphane girişinde sabır ve metanet’i temsilen iki aslan figürü yer alır ( 5. cadde girişi ).Dünyanın en büyük araştırma kütüphanesinde birkaç milyon kitap ve el yazması mevcut. Giriş ücretsiz. İçeride engelsizler için uygun tuvaletler bulunmaktadır. Şöyle bir dolaşın.
Central Park;
İşte bu şehirde mutlaka gitmeniz ve görmeniz gereken Simgesel bir yer. Burası Dünyanın en büyük parkı ve kesinlikle muhteşem bir yer. Hem Manhattan’ın göbeğinde, hem de böylesine bakir bir yer. Burasının yıllık ziyaretçi sayısı 20 milyon civarındaymış. Manhattan’ın kargaşasının, kalabalığının ortasında, hem New Yorklular için hem de turistler için korunmuş bir gezme ve dinlenme alanıdır. Empire State Building’ten şehre baktığınızda bu parkın büyüklüğünü ve güzelliğini görmemeniz mümkün değil.
Park içinde bazı bölgelere ulaşmak için yokuşu göze almanız gerekir. Tercih sizin. Mesela ben yokuş nedeniyle (belki de merdivende olabilir) Belvedere kalesine gidemedim. Oradan parkı seyretmeyi tavsiye etmişlerdi ama çıkanlar pek o fikirde değiller. Sizde kendinizi yormayın. Parkta gezilecek daha çok yer var.
800 m eninde ve 4 km uzunluğundaki Central Park, şehrin her daim kalabalık yerlerinden ama parkta herkes kendi halinde zaman geçirdiği için kalabalık rahatsız edici olmuyor. Great Lawvn’dan göllere, kuzeydeki çayırlara ve ormana kadar parktaki her şey tabii değil sonradan insanlar tarafından yapılmıştır. Ama güzel yapılmış. Şehrin o kalabalık ortamında kendinizi bir ormanın içinde buluveriyorsunuz. Genelde her yer tekerlekli sandalyeye uygun ve belli yerlerde uygun tuvaletler bulunmakta. Ayrıca çeşitli yiyecek satan büfelere ve paranız varsa pahalı denilebilecek restoranlar bulunmaktadır. Rahatlıkla bir gününüzü buraya ayırın. Yetmeyecektir ama idare edin artık.Etrafınıza baktığınızda, yürüyüş yapan, bisiklete binen, paten ve kaykay yapan, uzanan hatta uyuyan değişik yaş grubundan pek çok insan görürsünüz. Sadece spor değil tabii Central Park müdavimlerinin ilgi alanı. Parkta gitarını, kemanını vs. alıp parka gelen müzisyenlere de rastlayabilirsiniz.
Amerika Birleşik Devletlerinde en çok ziyaret edilen parktır. Yılda yaklaşık 35 milyon insan bu parkı ziyaret eder diyorlar.
Parkın bir güney bir de kuzey ucunda kışları buz pateni, diğer mevsimler normal paten yapılabilen iki adet pist, 5.cadde cadde civarında bulunmakta. Central Park Zoo – web ve Tisch Children’s Zoo, parkın ilginç hayvanat bahçeleri bulunmakta. Ama biz buraları gezme zamanı bulamadık. Pakın güney doğu köşesinde ilginç bir mekanda; mid park 64 th str.’ye yerleşmiş olan tarihi Carosuel’dir.1908 yapımlı atlıkarınca’ya nisan – kasım arası binilebiliniyor.
Yakın alanında yer alan Sheep Meadow, piknik yapmak ve güneşlenmek için bilinen bir yerdir.
Parkın tam ortasında 66 th str.den başlayan ünlü yazarların heykellerinin sıralandığı Literary Walk uzanır.Bu yürüme yolu bizi orkestra platformunun bulunduğu ve parkın meşhur noktası olan Bethesda Terrace an Fountaine ile sonlanan Mall alanına çıkaracaktır. Buradan göl manzarasını seyredip bol bol resim çekebilirsiniz.(bizim yaptığımız gibi)
Doğuya doğru ; Conservatory Water maket tekne göletine uzanırız ve burada maket tekneleri izleyebilirsiniz. Bu göletin kuzeyindeki, Alice Harikalar Diyarının karakterlerin bronz heykeline gelirsiniz.Hikaye kahramanlarının heykellerinin bulunduğu yer her daim resim çektirenlerle dolup taşıyor.
John Lennon’ın önünde öldürüldüğü Dakota Apartmanı ve Lennon anısını yaşatan Strawberry Fields da uğramayı ihmal etmeyin. Kulağınıza mutlaka imagine’nin melodisi gelecektik.
Chinatown New York’un bir özelliği de her bölgesinin farklı özellikler taşıması. Chinatown ise değişik bir atmosferi olan bölgeler arasında kesinlikle ilk sıralarda yer almaktadır.Adından da anlaşılacağı üzere bu mahalle, New York’un meşhur Çin Mahallesi’dir. Kentte Lower east side’deki etnik mahalleler arasında gelişen mahalledir. Küçük dükkanlarda, taklit ( Çakma ) markalar, saatler , çantalar , olağan hediyelikler , manav tezgahlarında egzotik Çin meyveleri ve 200’ü aşan restoranlar bulunmaktadır. Her şey var burada.ne ararsan burada. Karmaşık, hareketli , 200 bin civarında insan yaşayan mahalle.Meraklısına,Chatham square civarında ,Division str. ve Bowery’nin köşesinde , Konfüçyüs’un 1983 yapımı bronz heykeli yer alıyor.
.
Sandalye ile gezmesi bilhassa dar sokaklarda oldukça zor. Kaldırımlar dar ve tezgahlar kaldırımlara taşmış durumda. Yola insen gelen giden vasıtalar rahat vermiyor. Şöyle bir dolaşın yeter zaten. Yiyeceklerde beni pek açmadı.
Ellis adası
Ellis Adası, 1 Ocak 1892 ile 12 Kasım 1954 tarihleri arasında, New York’a gelen yeni göçmenler için bir transit merkezi olarak hizmet vermiştir. Genelde hüzün veren bir yer. Birçok filmde görmüşsünüzdür. İnsanlarım ülkeye girmek uğruna yaşadığı eziyetleri.
Neyse biz bunları tarihin utanç kısmına bırakıp adayı gezelim. Özgürlük heykelini gezdikten sonra gezi gemimiz bu adaya da uğruyor. Adayı turistlerin ziyaret etmesi serbesttir ve müze ücretsizdir. Müze binası her yönü ile tekerlekli sandalyeye uygun ve engelli tuvaleti bulunmaktadır. Döneme ait objelerin bulunduğu ve çeşitli dönemlerde çeşitli amaçlarla kullanılan binayı görün derim. Tabi vaktiniz varsa.
Ayrıca sadece bu adaya gelen ücretsiz feribotlar bulunmaktadır. Feribottan en iyi Özgürlük heykeli ve Manhattan siluetinin eğlenmekteymiş ki ayni fikirdeyim. Feribot gece dahil tüm gün çalışmaktaymış.
Empire State Building New York’ta tepesine çıkıp şehri seyretme imkanı veren 3 binadan biri. Bizim şehri seyretmek için tercihimiz burası oldu.
Empire State Building , New York’da bir gökdelen. Bina, Manhattan, Fifth Avenue’de 33. ve 34. caddelerin arasında yer alır 1 Mayıs 1931 tarihinde, o güne kadar Dünya’nın en yüksek binası olan Chrysler Building’in bu unvanını elinden almıştır. Bina 102 katlı olup, 1576 merdiven basamağına sahiptir.
Yüksekliği 381 m, anten ile beraber 443,2 m’dir. World Trade Center (Dünya Ticaret Merkezi) binasının 1972 tarihindeki açılışına kadar Dünya’nın en yüksek binası olarak kalmıştır. 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırıları sonucu World Trade Center binaları yıkılınca, New York’un en uzun binası unvanını geri almıştır. Şu anda, anten yüksekliği ile 527 m olan Chicago’daki Sears Kulesi’nden sonra ABD’nin en yüksek ikinci binası olan Empire State Building, Dünya’da da tek başına yükselen en yüksek üçüncü yapıdır. Genelde uzun kuyruklar oluyormuş ama bizim şansımıza fazla kalabalık değildi. Hiçbir özel muamele görmeden sıraya girerek bekledik. Belki öne çağıran bir yetkili olur dedik ama nafile. Sıramız gelince biletimizi alıp (herhangi bir indirim de yoktu) asansöre yöneldik. Hızlı bir çıkış yaparken tavanda bulunan ekrandan binanın inşaat aşamalarını izledik.
Açık bir havada binadan,(şansımıza hava açıktı) 80 mil mesafedeki beş ABD eyaletine bakılabilir. Bunlar, New York, New Jersey, Pensilvanya, Connecticut ve Massachusetts’dir.. Bugüne kadar binayı 117 milyon kişi ziyaret etmiş diyorlar. Hatta binanın tüm kira gelirlerinden fazla geliri buradan elde ediyorlarmış. Biliyor işini bu Amerikalılar. Binanın 86. Ve 102. Katlarında seyir imkanları bulunmakta. Ama bizler için 86.kat uygun 102 katta duvarlar yüksek olduğundan uygun değil. Ayrıca 86 kattaki seyir dürbünlerinin seviyeleri tekerlekli sandalye seviyesine indirilmiş durumda. Bina Amerika engelli yasasına tam uyumlu. Gözlem katına çıkışlar sabah 08:00’de başlıyor, en son bilet satışı gece 11:15’de ve gözlem katı gece yarısı kapatılıyor.
Empire State Building’in inşaatı sadece 18 ayda bitirilmiş olup, bina New York’ta çekilen bazı filmlere ilham kaynağı olmuştur. Mesela King Kong’un bu binaya tırmanışını unutmamız mümkün değil.
Yetişkinler için bilet 12,50$, Engelliler için indirim yok. Chrysler Binası
New York silüetine imzasını atmış bir bina. Dünyada tamamı tuğla ile inşa edilmiş en uzun bina olan Chrysler Binası, tamamlanma tarihi olan 1930 yılında 319 metre ile dünyanın en uzun binası unvanını da almıştı.Çağdaş mimarların gözünde New York’un en iyi binalarından biri olarak görülmekte. Yanından geçip seyretmekle yetindik. Grand Central Terminal Grand Central Terminali Midtown Manhattan bölgesinde yer alan bir gar binasıdır. Bina 42. Cadde ile Park Avenue arasında yer almaktadır.
Grand Central Terminali halen tren platformu sayısı itibariyle dünyanın en büyük tren garı binasıdır.Toplamda 48 tren peronu ve 75 ayrı tren ray hattı mevcuttur. Burası da bir çok filmden aşına olduğumuz bir mekan.(Zaten bu şehir bir film platosu gibi) Engelliye uygun ve tuvalet mevcut. Bilhassa içindeki saat ile de ün yapmıştır.
Ground Zero ( World Trade Center) 11 Eylül 2001 tarihine kadar, New York’a gelen turistlerin Downtown Manhattan gezisi, World Trade Center (Dünya Ticaret Merkezi)’nin ikiz kulelerini görmek üzere bu noktadan başlarmış. Binlerce kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısından sonra, bir zamanlar kulelerin yer aldığı bu bölgeye artık Ground Zero (Sıfır Noktası) denilmekte ve hâlâ turistlerin ilgi odağı olma özelliğini korumakta.
Terör saldırısından sonra yıkılan kulelerin yerine ölenlerin anısına bir Anıt dikildi. Bizler şehre yüksekten bakmayı Empire State Building yana kullandığımızdan binaya girmedik. Etrafında dolaştık. Ölenlerin anısına yapılan ve etrafında ölenlerin isimlerin bulunduğu anıtsal havuzun yanında gezdik ve resimler çektik. Ağır bir hüzün hakim. Rahatça gezilebilecek düzlükte.
Binaya çıkmak isterseniz diye aldığım bilgiyi paylaşayım. Gözlem 100 kattan yapılıyormuş. Görüş alanı tüm binayı saran, 360 derecelik bir bakış açısı sağlıyormuş Tuvaletler 100’üncü katta bulunmaktaymış Giriş 12-dolar ve engelli indirimi yok.Bu arada hemen yakınında yer alan aşağıda resimde de görülen ilginç yapı bir alış veriş merkezi ve istasyon binası.
Westfield Word Trade Center muhteşem bir mimari eser. Amerikalılar AVM yaparsa böyle yapar denilecek bir yapı. Çatısı ile de dikkat çeken yapıda genelde lüks mağazaların yer almaktadır. Bunun yanında kafeler, lokantalarda bulunmakta.
Harlem
Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz Harlem, genelde New York’un sorunlu bir bölgesi olarak tanınır. Hala ekonomik olarak en yoksul yerdir. Central parkın kuzeyinden 110 th Str.ten başlar ve 178 th str.’e kadar uzanır.Son zamanlarda yapılan pek çok olumlu değişiklik, bölgenin bu özelliğini biraz da olsa değiştirmiş. Suç oranı yüksek, çoğunlukla Afrika kökenli ABD’lilerin yaşadığı bir bölgedir. Bizde park gezimiz sırasında parka yakın bölgesinde bir tur atmakla yetindik. Fazla bir özelliği yok, gezilmesi şart değil.
Little Italy
Chinatown’la komşu olan Little Italy, Amerika’nın küçük İtalya’sı. İtalyanların yemek konusundaki ünü, Atlantik Okyanusunun bu tarafına da yayılmış. Bu mahallede bol soslu bir spagetti ve bir kadeh ev yapımı şarap tadabilir ve ünlü İtalyan markalarının ürünlerini satın alabilirsiniz.
Mahalle düz bir yerde yer almakta ve gezinti için uygun. Oraya gittiğimizde karnımız tok olduğundan yemek yemedik ama güzel bir İtalyan dondurmasının tadına baktık.
Metropolitan Museum of Art
Museum Mile bölgesi müzelerinden biri olan Metropolitan Museum of Art kısaca “ Met” olarak bilinir. 1870 yılında Avrupa’daki benzerleriyle boy ölçüşebilmesi için kurulan müze, batı dünyasının en kapsamlı koleksiyonlarından birine sahip. Yaklaşık 2 milyon metrekare. Müzede 3 milyondan fazla eser bulunmakta ve 250 salonuyla müze, bunun sadece dörtte birini sergiliyormuş
. Müze, ABD’de en çok ziyaret edilen ve dünyada ise üçüncü sırada ziyaret edilen müze, tekerlekli sandalye kullanıcıları için tam olarak erişilebilir durumdadır. Asansörler ve erişilebilir tuvaletler bina boyunca yer alıyor.
Giriş ücretli ama biz gişedeki kızın yardımı ile 3 kişi 20 dolar bağış yaparak girdik. Sizde bu konuda girişim yapın. Müze öyle bir günde gezilecek gibi değil. Biz sadece 3 saat gezebildik. Ama gördüğüm müzeler arasında ilk 3’de yer alır. Daha geniş bir zamanda bol bol gezmeyi hayal ederek müzeden ayrıldık.
NYC Rockefeller Center
1930’larda John D. Rockefeller tarafından kurulmuş, dünyanın tek bir kişiye ait olan, en büyük iş ve eğlence kompleksi olan Rockefeller Center’daki binalarda 30’dan fazla restoran, özel mağazalar ve bir de buz pateni pisti olduğunu öğrendim.
Merkezi Manhattan’ın baş köşesini , 5 ve 6. caddeler arasında ; 47 th Str.den 52 th Str.’e kadar yaklaşık 9 hektar alan kaplar.Bu kompleksteki tüm binalar bir postanenin yer aldığı , pek çok mağaza ve restoranla dolu yer altı geçitleriyle birbirine bağlı durumdadırRockefeller’ın üstüne çıkıp New York manzarası da izlenebiliyor. Bu gözlem noktasına Top of the Rock deniliyor ve ücreti tam 27 $ , indirimli 17 $ .Rockefeller Bölgesinde yürümeye devam ederken 5th Avenue St. Patricks Katedralinin karşı tarafında Atlas Heykelini göreceksiniz. Burası da New York açısından önemli bir yapı. Atlas Heykeli antik Yunan tanrısını betimlemektedir.
İçine girmeden adını çok duyduğumuz binayı dışarıdan seyretmekle yetindik. New York’ta gezerken mutlaka karşınıza çıkacaktır.
Özgürlük Heykeli
Özgür New York’un ve ABD’nin sembolü sayılan Özgürlük Anıtı, Fransa’nın Amerika’ya bir armağanı. 1886’dan beri ‘Yeni Dünya’ya gelen göçmenleri karşılayan Anıt, turistlerin de ilgi odağı.
Anıt, Fransa’da yapımı 10 yıl süren ve tamamlandıktan sonra parçalara ayrılıp Amerika’ya taşınmış ve burada 1886’da tekrar birleştirilerek ulusal bir anıt hâline gelmiş.46 m. yükseklikteki heykel Frederic Auguste Bartholdi tasarımlıdır.Günümüzde New York’a gelen her turistin ziyaret etmek istediği Anıt’ı gezmek için öncelikle Battery Park’a gelmeniz gerekiyor. Alacağınız bir biletle her iki adayı da gezebilirsiniz. Burada da bir indirim söz konusu değil. Sırada öne alınmakta yok. Anıtın içini gezmek için sınırlı sayıda tura izin verilmekteymiş. Anıtın içini görmek istiyorsanız biletlerinizi önceden almanızda fayda var. Biz almadığımızdan içini gezemedik.
Adaya geldiğinizde Anıtı gezmek için haritada görüldüğü gibi heykelin etrafında bir tur atmanız gerekiyor.Hem heykeli bol bol görebilir hem buradan New York Limanı manzarasını izleyebilirsiniz ama biraz uzaklara baktığınızda muhteşem bir Manhattan ve Brooklyn manzarasına şahit olursunuz. Heykelinin güzelliğini ve tarihi bol bol yaşayın. Gezi alanı düz ve engelliye uygun, engelli tuvaletli de mevcut. Teknelerde tekerlekli sandalyeye uygun, içerisinde özel yer bulunmakta. Yani rahatça gidip rahatça gezebilirsiniz. Mutlaka gidin.Ayrıca lobide bulunan, Anıtın yapılışıyla, tarihiyle ilgili sergiyi de gezebilirsiniz. Bu arada biz şampiyonluğumuzu atkımız ile burada da kutladık.
Radio City Music Hall
Manhattan’da bulunan Radio City Music Hall bir eğlence mekanı ve konser salonu. 1932 yılında açılan Radyo Şehir tarihi boyunca farklı zamanlarda sayısız eylemler, Grammy Ödülleri, NFL Taslak ve ev sahipliği yapmıştır. İçine girmeden etrafında dolaşıp binayı dıştan görüntüledik.
St. Patricks Cathedral
Aziz Patrik Katedral’i 1858 – 74 yıllarında inşa edildiğinde bölgenin en yüksek binası imiş. Bu şehirdeki binalarda mutlaka bu özellik bulunmakta. ( 103 m. ).Günümüzde etrafı cam kaplı yüksek binalarla , Rockefeller Center’e ait gökdelen ve çevre binaları yanında küçücük kalmaktadır. New York başpiskoposluğunun merkeziymiş. Tekerlekli sandalyeye uygun bir bina. Görülmesi gerekir.
Times Square (Times Meydanı)
Hiç şüphesiz dünyanın en ünlü meydanlarından biri. New York’unda tartışmasız en önemli yeri. Öğrendiğimize göre eskiden sevimsiz ve iç karartıcı bir meydanda iken günümüzde Times Meydanı, Manhattan’ın en canlı ve eğlence dolu yeri olmuş. Şık görünümlü ofisler, oteller , gösteri merkezleri,dükkan ve restoranlar ile her daim hareketlidir.Bol bol bulunan ışıklı reklam panoları ile burada geçe olduğunu bile anlamıyorsunuz, her yer aydınlık. Mutlaka geçe gidin. Theater District (Tiyatro Bölgesi) ise; 42nd Street’ten 53rd Street’e kadar 6th ve 8th Avenue arasında kalan bölgedir diyebiliriz. Bugün Broadway olarak bildiğimiz en ünlü bölüm ise 42nd Street’tir. Bu civarda birbirinden ünlü tiyatrolar bulunmaktadır.
Alan milyonlarca ışık, yüzlerce pano ve reklam alanları ile çevrili. Gezen ve yer yer merdivenlerde oturan , kalabalık insan seli .Dükkanlar mağazalar geç saatlere kadar açık. Tekerlekli sandalyeye uygun bir alan.
Meşhur kırmızı merdivenlerine çıkmamız mümkün değil ama seyretmek bile ilginç.
United Nations Birleşmiş Milletler
Birleşmiş Milletler Genel Merkezi New York Şehri’nde Birleşmiş Milletler’e ait bir kompleks.Çok tanıdık bir bina. 1952’de kompleks inşasının bitmesinden beri Birleşmiş Milletlerin resmî karargâhı olarak fonksiyon göstermekte Manhattan’ın Turtle Bay mahallesinde, East River’a bakan bir alanda bulunur2. Dünya Savaşından sonra uluslararası barışı sağlamak için kurulmuş Birleşmiş Milletlere ait binalar da Midtown Manhattan’ın önemli yapılarındandır. Genel sekreterlik, cam-mermer karışımı olan yüksek binada çalışır. Genel Kurul ise toplantılarını iç bükey bir terası olan, alçak binada yapar. Toplantı olmadığı günlerde binanın içinde düzenlenen turlara katılabilirsiniz.Tur ücreti : tam 16 $ , indirimli 9 -11 $.Biz katılmadık sadece binayı izlemek ve hatıra fotoğrafı çektirmekle yetindik. Wall Street
Battery Park’tan yürüme mesafesinde bulunan Wall Street, Manhattan’ın en ünlü sokaklarından biridir. Çoğu ziyaretçi burayı biraz karanlık ve kasvetli bulabilir, çünkü çok yüksek binaların olduğu bu bölgede sokaklar çok dardır.
Artık sembolik bir anlamı olsa da, 1653 senesinde New York’un Hollandalı valisi Peter Stuyvesant, kolonicileri İngilizler’den korumak için bu bölgeye bir duvar yaptırmış. Bu duvar yıkılalı çok olmuş ama sokağa adını veren de yine bu duvar olmuş. Yollar parke olduğundan sandalye için hareket güç olabiliyor.
Asıl ilgi alanı caddenin diğer tarafında yer alan Borsa binasıdır. Borsayla ilgili olmasanız bile Broad Street No.8- 18’de bulunan New York Borsası’nın (New York Stock Exchange)binasını görmelisiniz. 11 Eylül’e kadar bu binada halka açık bir galeri ve ziyaretçi merkezi varmış ama artık kapalı.
Ayrıca New York’un Finans Merkezi’nin ve Wall Street’in sembolü hâline gelmiş bronz Wall Street Boğa’sıyla ve karşısında ona kafa tutan küçük kız heykeliyle de bir fotoğraf çektirmeden dönmeyin.
5th avenue
New York’ta 5th avenue yani 5. bulvar dünyanın en ünlü, en lüks alışveriş caddelerinden birisi. Adanın en kuzeyinden Harlem bölgesinden başlar ve Central park’ın hemen doğu kenarını izleyerek güneye , Washington Square Park alanına kadar boylu boyunca uzanır.Ünlü markalar bu bulvar ve burayı kesen caddelerde sıralanmıştır.Apple Store , 767 5th Avenue – New York, NY adresinde ilginç ve cam dizaynı ile yeni ve büyük mağazasında yerini almıştır. Bulvarın en şatafatlı bölgesi ;40 ve 59th Str.- caddeler arasıdır..
5. caddenin doğusunda yer alan ve kuzey & güney yönü ile devam eden diğer ünlü bulvarda ; Madison Ave ve onunda doğusunda bulunan Park ave bulvarları bulunmaktadır. Broadway : 5. caddeden ayrılıp, sanatın merkezi, dünyanın en önemli sanatçıların doğduğu, tiyatroların, sahne sanatlarının, şovların beşiği Broadway bölgesine ilerliyoruz. Dünyanın en büyük gösteri merkezleri bu bölgede yer alıyor. Özellikle akşam görülmeye değer. Işıkların büyüsüne kapılıp hayallere dalıyoruz. Rahatlıkla gezilebilecek ve görülmesi gereken bir bölge. Flat Iron
Ülkenin ilk gökdeleni olan Flatiron Binasını görüp fotoğrafını çekmekle yetiniyoruz. Oldukça enteresan bir bina. Gelmişken mutlaka görülmeli. Broadway ve 5th avenue kesiştiğinde ilginç mimari bir yapı. New York’un önemli ikonik binalarından biri. Halen İş merkezi olarak kullanılıyormuş. Union Square
Broadway’den 4 Ave. vede E 14th Str. ile E 18th Str. arasında kalan alandır.1839 yılında açılmış , 1872 de yeniden tasarlanmış alan kent için tarihte toplumsal olaylara sahne olmuştur.1882 de ilk işçi bayramına ev sahipliği yapmış.George Washington, Abraham Lincoln, Mohandas Gandi, ve Marquis de Lafayette gibi ünlülerin heykelleri yer alan park’ta popüler Greenmarket bulunur.Haftanın 4 günü sebze meyve vs. tarzında semt pazarın bulunduğu alandır. Sonuç
Başta da yazdığım gibi “New York’u tek bir ziyarette fethetmek imkansızdır” sözüne hak vererek 7 günlük seyahatimizde bu kadar yer görebildik. Değişik lokantalarda değişik yemekler yedik. Ama aklımızda olup gidemediğimiz yerleri kısmet olursa başka bir tarihe bırakarak şehirden ayrıldık. Uzun uçak seyahati ve bilhassa otellerin pahalılığı olumsuz yönleri olsa da gene de bir daha da gitmek istediğimiz şehir. Tekerlekli sandalye sizi engellemesin, sıkıntı çekmeyeceğiniz bir şehir. İmkanınız varsa çekinmeden gidin.
Çoğumuz seyahat etmeyi seviyoruz. Seyahat konfor, zevk, bilinmeyen yerler ve genellikle sadece yeni bir deneyim sunan bir eğlence şeklidir. Tatil pahalı ve birçok kişi iyi bir tatil için aylar hatta yıllar boyu tasarruf etmek zorunda kalıyor. Benim gibi engelli insanlar için, seyahat maliyeti özel ulaşım, erişilebilir konaklama, hareketlilik ekipman ve kişisel bakım görevlileri nedeniyle çok daha pahalı oluyor.. Bu arada seyahat firmaları avantajlı turlar düzenlemektedirler . Ancak maalesef bu turların hiç biri engellilere (bilhassa fiziksel engellilere) hitap etmemektedir. Bunu bir not olarak belirtmek istedim.Bu yazımda seyahatin bütçe kısmına değinmek istiyorum. Birçok insan seyahat etmeyi son derece pahalı bir girişim olduğunu düşünüyor. Seyahat esnasında Para harcama genellikle kaçınılmaz olduğu söylemi doğru olmakla birlikte,iyi bir planlama ile uygun bir bütçe ile seyahat edebilirsiniz. Aşağıda gezi planlaması yaparken size yardımcı olacak bazı ipuçları vermek istiyorum.
Önceden Plan yapınız
Eğer çok önceden Seyahatinizi planlarsanız,uçak Bileti, demir yolu bileti ve otel konaklama gibi Seyahat giderleri için en iyi şartları yakalamak için fırsatımız olacaktır. Bu nedenle seyahat planlamanızı mümkün olduğu kadar erken yapın, karlı çıkarsınız.
Zamanlamanızı iyi yapın
Seyahatinizin maliyeti – Uçak Bileti, otel ve diğer faaliyetlerin maliyeti – gidiş tarihine göre hatta varış saatine bağlı olarak değişebilir. Bir şehir veya ülkeye tatil mevsimi sırasında seyahatten kaçının. Talebin zirve olduğu aylarda her şey daha pahalı olacaktır.Örneğin Avrupa’da bir yere gitmeyi planlıyorsanız yaz aylarını tercih etmeyin. Bahar aylarını tercih edin.Düşük sezonda gecelik 100 $mal olan bir otel odasına sezon ortasında bir gece için 300 dolar ödeyebilirsiniz.Bunun yanında gideceğin yerin. yerel etkinlikler takvimini mutlaka incele. Bu dönemlerde Seyahat maliyeti yüksek talep nedeniyle oldukça yükseliyor. Ayrıca yaşanan kalabalık nedeniyle de gereksiz zaman kayıpları yaşamanızda olasıdır. Mesela Boston Maratonu sırasında Boston, Ağustos ayında Paris, (Fransa Turu son aşamasında) gibi.Seyahatiniz için yanlış bir zaman seçerseniz, şişirilmiş uçak bileti ve otel fiyatları ile karşılaşmanız kaçınılmazdır. Bu gibi hataları önlemek için ve az para harcamak için biraz araştırma yapmanız gerekecektir.Bu araştırma için Google en iyi başvuru kaynağın olacaktır.
Döviz Alım Satım
Gideceğiniz ülkede kullanılan para biriminin kurunu seyahate çıkmadan birkaç ay önceden takibe almanızda yarar vardır. Kurdaki Olumlu bir değişim için bazen beklemekte yarar olacaktır. Bu size düşündüğünüzden çok daha döviz alma imkanı sağlar. Daha da uygunu yurt dışında kullanılan para birimlerini sürekli izlemektir. Kurlardaki değişimler bilhassa ülkemizde belli zamanlarda aşırı oranlarda olmaktadır. Bu gibi önemli düşmelerde bu paralardan alıp bankanızda ki döviz hesaplarında tutmak iyi bir yoldur. Aksi halde son tarihte aldığınız döviz kuru o yılın en yüksek kuru olabilir ve genelliklede böyle olur.
İndirimli biletler
Müzeleri gezmeyi seven biriyseniz seyahatinizi önceden planlayın, avantaj müzeler ve diğer turistik yer ücretlerinde çeşitli yararlı fırsatlar olabilir. Örneğin düşük bir fiyata 1 günde birden fazla turistik yerleri görme fırsatları olabiliyor. Bunları mutlaka araştırın. Bazı müzeler haftanın bazı günlerinde ücretsiz olabiliyor. Geziniz içinde o müzeyi ücretsiz günde ziyaret ederek önemli bir tasarruf sağlarsınız. Bunun yanında pass kartlar alarak 5 müze ve turistik yeri 3 yer fiyatına gezebilirsiniz. Engellilere indirim yapan veya hiç ücret almayan yerler olduğunu da aklınızdan çıkarmayın. Bunun için gezeceğiniz mekanın web sayfasını mutlaka ziyaret edin.
Engelli indirim avantajları.
Engelliler İçin indirimler Amerika Birleşik Devletlerinde nadir olsa da, pek çok yabancı ülkede böyle değildir. Tatile çıktığınızda, müze ziyaretleri ve aktiviteler maliyetinizi arttırır.Bu nedenle engelli indirimleri imdadınıza yetişecektir. Mesela Paris gezimde şehrin en popüler turistik yerlerinde ya indirim aldım ya da hiçbir ücret ödemedim. Ne kadar derseniz aşağıdaki listeye bakınız. (parantez içinde normal yetişkin fiyatları)
Eyfel Kulesi – 4 €(€11)
(15€) Louvre Müzesi – ÜCRETSİZ +1 Misafir
(€9)Jardin des 1 – ÜCRETSİZ +1 Misafir
11 (€) yakınında d’Orsay – ÜCRETSİZ +1 Misafir
(11€) Opera – ÜCRETSİZ +1 Misafir
15 Versailles Sarayı – ÜCRETSİZ+1 Misafir (€)
Görüldüğü gibi toplam 4 euro harcayarak altı farklı yeri hem de eşimle beraber gezme şansımız oldu. Aksi halde bu görülecek 6 yeri eşimle beraber normal tarife ile gezseydik 129 €veya yaklaşık 145 dolar, ödememiz gerekecekti. Önemli bir tasarrufSeyahat planlıyorsanız, engelliler için bir indirim olan yerleri etkinlikleriniz ilave edin. Bunun yanında ABD gezinizde müze gezmelerini Washington şehrinde yapın. Zira burada önemli müzeler herkese ücretsiz. .
Konaklama
Oteller veya diğer benzeri yerler de seyahatlerde önemli bir masraf kalemidir. Bu ülkelere göre değişim göstermekle beraber bu konuda da seçenekleri iyi değerlendirmekte yarar vardır. Böylece her zaman fiyat/kalite değerlendirme açısından en iyileri arasında olan bir yer bulunabilir. Bu konuda daha kolay seçim yapmak için birçok seçenek vardır.Bazı siteler konaklama ve uçuşlar mükemmel fırsatlar sunabiliyor.Bu siteler çoğu zaman, size daha fazla para kazanmak için bir paket oluşturabiliyor.. Bunun yanında, aynı zamanda daha fazla indirim almak için kupon veya promosyon kodları kullanabilirsiniz. Gerçekten bu sitelere göz atmanızı öneriyorum.Engelli olarak maalesef seçeneklerimiz daha azdır. Zira dünyanın bazı yerlerinde engellilere uygun otellerin yıldızı fazla olduğundan buna bağlı olarak ücretleri de yüksek oluyor. Ayrıca engelliye uygun diye ayırttığın otelde sizi haşmetli bir merdiven karşılayabilir. Mutlaka önceden otel ile temas kurun.Bu konuda iyi İngilizce bilen bir yakınınızdan yardım isteyin.Oteller genellikle belli sürelerde indirimli fiyatlar sunmaktadır.. Böylece bir hafta ücretine 10 gün kalma şansınız olabilir. Bunun yanında muhtemel iptallerde kaybınız olmuyor.Bu nedenle rezervasyonlarınızı yaparken bunlara dikkat ediniz. Bu konuda booking.com sitesi en tanınmışı. Bunun yanında eğer Seyahat tarihleri değiştirmek zorunda kalmazsınız yani iptal etme tercihini kullanmasanız önemli bir tutar tasarruf edersiniz. Bunun için iyi bir planlama gerekecektir.Ayrıca Seyahat öncesinde mecburi olmasa da, sağlık sigortası yaptırmanızı şiddetle tavsiye ederim. Belki ek maliyet gibi gelecek ama yurt dışında sağlık giderlerinin oldukça yüksek olduğunu da unutmayın..
Ulaşım
Bu konuda önemli bir masraf kalemidir. Bilhassa uçak biletleri cep yakan bir masraf öğesidir. Bu nedenle Uçak firmalarının indirim yaptığı kampanyaları takip edin. Ummadığınız bir indirim ile karşılaşmanız mümkün. Yani önce uçak biletinizi halledip,sonradan gezi planınızı yapmanız size önemli bir bütçe avantajı sağlar.Seyahatinize az bir zaman kala bilet alırsanız iyi bir ödeme ile karşı karşıya kalmanız kaçınılmazdır.Bunun yanında bilet fiyatları ile ilgili genel yaklaşımlardan da bahsedeyim.Hafta ortası yerine hafta sonları uçarsanız daha pahalıya bilet alırsınız.En düşük ücretler öncelikle Salı, Çarşamba ve perşembe günleri yakalanabilir.Bilhassa Cumartesi günü bilet fiyatlarının en yüksek olduğu zamandır.. Uçak Bileti fiyatları piyasasında dalgalanmalar olmakla birlikte , genellikle hafta ortası seyahat etmek ve biletleri seyahatten önceki bir tarihte almak genel olarak tavsiye edilen hususlardır.Araç kiralamayı düşünürseniz Rent a Car gibi şirketleri tercih etmenizde yarar var. Uzun mesafe ya da kısa vadeli amaçlar için, Araç Kiralama hizmetleri uygun çözüm olabilir. Ancak belli bir şehri geziyorsanız toplu taşıma araçlarını tercih etmenizde yarar vardır. Hem daha ucuza gelir, trafikle boğuşmaya hem de park yeri aramanız gerek kalmaz. Hatta bunları örneğin haftalık biletleri daha da uygun olur. Bu konuda da gerek duyulursa profesyonel Seyahat şirketleri uzman tavsiyesine başvurabilir..
Para birimi olarak puan ve mil kullanmak
Hava yolu ya da bir otele bir kredi kartı için kaydolur sanız , uçuş veya otel odasında kaldığınızda puan ve mil kazanmış olursunuz.. Ayrıca zaten yaptığınız gıda, yakıt, giyim, cep telefonu faturası, vb harcamalarınız için puan veya mil kazanırsınız.Seyahatiniz de fazla masraf yapmamak için yapabileceğiniz birçok şey daha var. Bunun için Yola çıkmadan önce araştırma yapmak en önemli yoldur.Yola çıkmadan önce “engelsizseyyah” gibi sitelerdeki gezi notlarını da okumanızda yarar var. Tecrübe her zaman size yardımcı olacaktır. İyi yolculuklar!
Şikago, Orta Batı Amerika’da Michigan Gölü kenarında kurulmuş, Illinois eyaletine bağlı bir kent. İllinois eyaletinin en büyük şehri ve Amerika’nın en büyük 3. şehri olan Şikago; gökdelenleriyle, filmleri ve müzikalleriyle özdeşleşmiş , gerçek caz ve blues müziklerinin doğduğu yerdir. Şehirleşmenin çok ileri olmasına karşın, yeşil alanlar azımsanmayacak kadar çoktur. Binalar ve doğa ahenk içinde. Sanat ve bilim müzeleri, kilometrelerce uzanan kum plajları, devasa doğa parkları ve modern mimarisiyle Şikago; kesinlikle görülmeye değer, çok yönlü bir şehirdir
Şikago yemek yemeyi sevenlerin cenneti, fast food kültürünün kalbidir.(Bu yüzdende şehrin yarısı obez) İlk McDonalds şubesi burada açılmış. Kentte yerel ve uluslararası mutfaktan her bütçeye uygun, kaliteli ve lezzetli yemeklerin sunulduğu çok sayıda restoran yer alıyor Kentteki dünya mutfağı, sayısız restoranın sunmuş olduğu kaliteli ve nefis lezzetlerden tatma imkanı sunmakta.
Şehrin Kuşbakışı görünümü New York kadar etkileyici değil. Bu nedenle tekne turları daha etkileyici bir alternatif olabilir. Şehirde bir çok mimari tekne turları yapıldığını ve bunlardan birisinin tekerleki sandalyeye tam uygun olduğunu öğrendim. Şirket adı Wendella. Wendella teknelerinde teknenin üstüne asansör ile erişilebiliniyormuş. Trump Kulesi dibinde erişilebilir bilet standı ve iskelesi bulunmaktadır.Ben vakit bulamadığımdan bu geziyi yapamadım. Siz giderseniz mutlaka bu geziyi yapın. Kısmet olur bir daha gidersem kesinlikle bu tura katılmayı düşünüyorum. Kısmet.
Chicago’da tekerlekli sandalye ile erişilebilecek bir çok yer bulunmakta. Bunlara müzeler, gezi alanları, spor etkinlikleri, kamu parkları, eğlence ve tiyatro gösterileri ve tabii ki özel pizzaları dahildir!. Chicago müzelerinin ve sanat galerilerinin çoğuna ilgi çekici yerler var. Ancak daha önce belirttiğim gibi burada da herhangidir engelli indirimi ve önceliği bulunmamaktadır. Ancak Chicago CityPASS ile giriş ücretinden% 50 veya daha fazla tasarruf sağlayacağından, bir çok yeri gezmeyi planlıyorsanız bu karttan satın almayı düşünmeni kesinlikle önerebilirim.Chcago buraya özel tarzlı pizzası ile ünlüdür. Bu Chicago’da yaratılan ve hâlâ hizmet verilen , Pizza Hut’ta veya Little Caesar’da bulacağınız özel pizza değil. Gerçek Chicago derin çanak pizza aslında “derin” veya kalın ve topsings ile dolu.Chicago kaldırımlarının çoğunluğu, pürüzsüz. Ancak sert kışlardan dolayı bazı kaldırımlarda çatlaklar olabiliyor. Bazı kavşaklar yüksek olabiliyor. Tekerlekli sandalye kullananların, yükseltilmiş sokağa erişebilmek için bir ila iki blok daha yol alması gerekebiliyor ancak hemen belirteyim ki bu kavşakların az bir kısmını oluşturmakta ve kentin genel erişilebilirliğini etkilememektedir. Tekerlekli sandalye kullanıcıları, özellikle Michigan Gölü kıyısına giden / oradan gelen bazı bölgelerde engebeli veya dik bölgelerle karşılaşacaklardır. Şehrin şehir merkezindeki alanlar büyük ölçüde düz ve gezinmesi kolay.Kaldırımlar ve sokaklar kar yağması durumunda (ki buranın kışının ne denli yaman olduğunu burada master yapan oğlumdan duymuştum)düzenli olarak temizlenmekte ve buzlar parçalanmaktaymış Ancak kış hava koşullarında, tekerlekli sandalye kullananlar kar yağışının biriktiği alanlarda gezinmekte zorluk çekebilirler. Bu nedenle bence buraya kış aylarında gelmeyin derim.Biz burada genellikle Yaya gezdik. Yorulduğumuz zaman kısa molalar verdik. Sadece otelden merkeze gelmek için otele yakın olan otobüsü kullandık. Zaten gittiğimiz yerlerde otel merkezden uzaksa yakınlık durumun göre ya otobüsü ya da metroyu kullanıyoruz. New York’ta metro yakında onu kullandık burada da otobüs yakındı onu kullandık. Gezeceğimiz noktaya yakın durakta inerek ya yayan olarak yada bir diğer otobüse (veya metroya) binerek hedefimize ulaştık. Genelde gezimizi yayan yaptığımızı söyleyebilirim. Zira birçok gezi alanı birbirine çok yakın. İnip binmeye değmiyor.
Tüm mekan kapılarında özel butonlar bulunmaktadır. Buraya basarak otomatik açılan kapıdan kimsenin yardımı olmadan içeri girebiliyorsunuz. Ama çoğu zaman bunu kullanmanıza gerek almıyor. Sizden önce giren varsa ve sizi fark ederse mutlaka ama mutlaka siz girene kadar kapıyı tutuyor.UlaşımDiğer ABD şehirlerinde olduğu gibi Chicago’da da tekerlekli sandalye kullanıcıları için erişilebilir iyi bir toplu taşıma sistemi var. Bu hem otobüs hem de tren hizmeti içermekte. Alınan biletlerle her ikisinden de istifade edilebiliyorsunuz.Tekerlekli sandalye kullanıcıları, toplu taşıma seçeneklerinden birini veya daha fazlasını kullanarak şehrin her yerine erişebilir. Trenlere istasyon platformlarından kolayca erişilebilir ve hem akülü hem de manuel tekerlekli sandalye kullananlar trenleri rahatça kullanabilir. Ancak maalesef bazı istasyonda asansör bulunmamakta.
Otobüsler, engelliler ve tekerlekli sandalye kullananlar için tamamen erişilebilir olmasını sağlayan çok sayıda erişilebilirlik özelliği ile donatılmış. Tüm otobüsler açılabilir veya alçaltılmış zemin rampaları veya asansörler ile donatılmış. Her otobüsün üzerinde iki tekerlekli sandalye sabitleme alanı bulunuyor. Her durakta ses ve kavşak duyuruları yapılmakta.
Durakta sizi fark eden sürücü hemen gerekli şekilde kaldırıma yaklaşmakta ve ön kapıda bulunan rampayı otomatik olarak açmaktadır. Tekerlekli sandalye için ayrılan yerlerde portatif olarak açılıp kapanan ve 4-5 kişinin oturduğu koltuklar bulunmaktadır. Burada oturan varsa hemen kalkmakta ve koltukları katlayarak size yer açmaktadırlar. Eğer onlar fark etmesse diğer yolcular hemen ikaz ediyorlar, onlarda fark etmesse sürücü gerekli ikazı yapıyor. Sandalyenizi otomatik olarak sabitleyen mekanizmaya kolaylıkla kitleniyorsunuz. İnerken de özel bir düğmeye basarak sandalyeyi bu kilit mekanizmasından kolaylıkla kurtarıyorsunuz. Yani tekerlekli sandalyeli bir engelli tek başına hiçbir sorun yaşamadan yolculuk yapabiliyor. En ufak sorunda insanlar yardımcı oluyor. Sürücü sizden tamam işaretini almadan kesinlikle hareket etmiyor. Medeniyet ve engelliye saygı bu olsa gerek.
Ücretler her yöne 2,25 dolardır ama yeniden yüklenebilir Ventra kartı ile ödeme yaparsanız, yolculuk başına 2, 00 dolar ödeniyor. Biz 3 günlük kart alarak bu süre boyunca bunu rahatlıkla kullandık.Tekerlekli sandalyeye uyumlu taksi araçları Şikago içinde mevcut ve normal bir taksi ile aynı metre oranlarında ücret almakta. Bu taksilerde yan veya arka girişlerde tekerlekli sandalye rampaları mevcut. Tekerlekli sandalye taksileri, şehir genelinde ve her iki havaalanı havaalanında da talep üzerine, ortalama 15 dakikadan daha kısa bekleme süreleri ile çağrıla biliniyor. Sürücüler tekerlekli sandalye kullananlara bu özel taksi içinde ve dışında yardımcı oluyorlar. Kredi kartı ile ödeme yapmak mümkün.Şimdi gezmeye başlayalım. Gezi sırasıyla yazmaya gayret edeceğim. İlk önce otobüsle ulaştığımız Adler planetaryumundayız. Adler Planetaryumu
Öncelikle mekânın etrafını gezmeye başlıyoruz. Yemyeşil alan. Çimenlerde dinlenen insanlar, gölde yüzen güneşlenen insanlar ve park yerinde klasik sarı renkli onlarca okul otobüsleri bizi karşılıyor. Hafif meyilli mekanlarda gezerek binaya yaklaşıyoruz.
Hayırsever Max Adler tarafından 1930 yılında kurulmuş astronomi müzesidir. Batı Yarımkürede ilk inşa edilen planetaryumdur ve bu alandan multimedya gökyüzü gösterileri sunulmakta. Astronomiye ve astrofizik araştırmalara adanmış bir kamu müzesi olma özelliği taşıyor. Chicago gezilecek yerler listenizde bulundurmak isteyeceğiniz Adler Planetaryumunda 1971 tarihinde aydan getirilen ufak kaya parçası gibi ilginizi cezbedebilecek materyaller de bulunuyor.
Tekerlekli sandalyeliler sadece Güney Girişinden girebiliyorlar. Burada bulunan her bölüme ve her gösteri yerine rahatlıkla girmeniz mümkün. Tekerlekli sandalyeler için iki açık alanlar var ve bunlar mekanın en iyi kısımda bulunmaktadır. Tekerlekli sandalye kullanan ziyaretçiler asansörde onlara yardımcı olan (Adler mavi ceket çalışanlar), Görev Uzmanlarından sorarak istedikleri yere rahatlıkla erişebilir. Bir kafe ile birlikte tuvaletler orta kısımda bulunmaktadır.
Tüm dış gezilerimde gözlemlendiğim ve bir Türk vatandaşı olarak üzüntü duyduğum konuyu burada da belirtmek isterim. Burada yüzlerce çocuk bilimle iç içe yaşıyor. Tüm bilgisayarlar onların hizmetinde. Her şeyi yaşayarak görerek öğreniyorlar. Bizim çocuklarla bu çocukların ayni imkanlarda eğitim gördüğünü söylememiz mümkün değil. Bu nedenle bu ülkelerle farkı kapatmak bir yana her gün daha gerilerde kalacağımız bilmek hiçte sır değil. Maalesef.
Mekanın terasında muhteşem Şikago manzarası bulunmakta. Burada bol bol resim çektirdik.
Bundan sonra hedefimiz buraya yakın olan akvaryum. Shedd Akvaryumu
Chicago gezilecek yerler açısından ziyaretçilerine farklı seçenekler sunuyor. Shedd Akvaryumu da bu alternatifler arasında dikkat çekmeyi başarıyor. Dünyanın en büyük kapalı tuzlu su akvaryumları içinde bulunan Shedd Akvaryumu, 32.000 üzerinde canlıya ev sahipliği yapıyor. Balina, köpek balığı, yunus ve pinhana gibi çeşitli balıkları görebileceğiniz akvaryum içinde hediyelik eşya alabileceğiniz oldukça büyük bir mağaza da bulunuyor. Burası 1930 tarihinde açılmış. Şehrin tanınmış işadamı John Graves Shedd: akvaryum kurulması için 1924 yılında: 2 milyon dolar para bağışlamıştır. Tuvaleti mevcut.
Akvaryumun tekerlekli sandalye girişi güneybatı tarafında. Müze kampüsündeki işaretler sizi o girişe yönlendiriyor. İçinde engelli tuvaleti bulunmakta. Her bilet, akvaryum tiyatrosunda gösterilen 4 boyutlu filmlerden birini izlemek için bir geçiş içeriyor. Kesinlikle tavsiye ederim! Tekerlekli sandalyeler tiyatronun arka kısmında yer alıyor.
Burada görülmesi gereken yerlerin başında yer alan bu akvaryum her yönü ile tekerlekli sandalyeye uygun. İçinde birçok engelli tuvaleti var. Ayrıca gene her yerde olduğu gibi burada da bol bol yeme içme yerleri bulunmakta. İlginç deniz canlılarını görmek için 3-4 saatinizi buraya ayırın.
Field Doğal Tarih Müzesi
Akvaryum çıkışı hedefimiz hemen yakında bulunan Grand park. Ama yol üzerinde bulunan bu müze binasını atlamak olmaz Naturel History Field Müzesi olarak isimlendirilir. Müzede 21 milyon yıl öncesine ait örnekler bulunmakta. Bunlar arasında özellikle geniş bir koleksiyon oluşturan “dinazor” iskeletleri görülmeye değermiş. Müzede, ayrıca: dünyanın dört bir yanından gelen elmas ve değerli taşlara ait geniş bir koleksiyon görülür.Müzenin diğer ilginç bölümü: Mısır uygarlığına ait 23 insan ve birçok hayvan mumyasının bulunmasıdır.Bu bilgileri size iletiyorum ama maalesef vakit darlığı (zira paramıza göre pek ucuz olmayan giriş ücretini ödemişken buraya uzun zaman ayrılması gerekir. Yoksa yarım saatlik bir gezi için bu parayı ödemek doğrusu gereksiz geliyor) nedeniyle içeri giremiyor, binanın resmini çekmekle yetiniyoruz. İnşallah bir dahaki sefere.
Hedef hemen karşıdaki Grant park. Grant Park
319 dönümlük park alanıdır. 1847 yılında yapımı tamamlanmıştır.1871 büyük yangınından sonra, şehrin bütün enkazı buraya gömülür. 1911 sonrası inşaat yapılmasına izin verilmeden kamuya açık hale getirilmiştir.
Maggie Daley, Millennium Parkı, Art Institute of Chicago, Buckingham Çeşmesi, botanik bahçesi ve Hutchinson Field gibi mekanları da içerisine alan Grant Park, yüksek binalarla çevrili şehre doğal bir enerji katıyor. Adı gibi gerçekten büyük bir alanı kapsıyor.
Dünyanın en büyük çeşmelerinden biri olan Buckingham Çeşmesi, parkın merkezinde yer alıyor. Fıskiyelerin yarattığı su gösterilerini ilgi ile izliyoruz Burada en çok vaktimizi. Bu ilginç havuzda geçiriyoruz ve bol bol resim çekiyoruz.
Parkın yolakları tekerlekli sandalye kullananlar tarafından tamamen erişilebilir durumdadır ve rampalar her merdivenin yakınında bulunmaktadır. Grant Park ayrıca Millennium Park alt parkına ev sahipliği yapmaktadır.
Bu arada müze tarafından girişte bulunan kulübede mola verip değişik ve güzel bir tadı olan hot doğ yemeği sizde ihmal etmeyin. Pişman olmasınız.
Millennium Park Batısında Michigan Bulvarı, doğusunda Columbus Yolu, kuzeyinde Randolph Caddesi ve güneyinde Monroe Caddesi ile çevrelenen Millennium Park, şehrin sembolik buluşma noktaları arasında yer alıyor. Michigan gölü kıyı şeridine yakın alanda kurulu yaklaşık 100.000 m2 alana sahip ünlü bir park. Üzeri parlak metaller ile çevrili olan Jay Pritzker Pavilion, fütüristik yapısıyla ziyaretçilerini büyülemeyi başarıyor. Aynı zamanda açık konser alanı olarak kullanılan Millennium Park avlusunda çeşitli etkinlikler de düzenleniyor.
Millennium Park, sezona bağlı olarak çeşitli sanat teçhizatlarının yanı sıra buz pateni ve patinaj pisti sunmaktadır. Park, her merdivene yakın rampa ve iyi korunmuş yürüyüş yollarıyla tamamen erişilebilir durumda olup rahatça gezilebilir. The Crown Fountain : Parkın hemen girişinde meydanda 15 m. yüksekliğindeki duvarları, LED ekrandan yapılmış cam blok yapılı anıttır ; İspanyol Jaume Plensa tarafından tasarlanmıştır. Cam blokların yüzeyinde 1000 başarılı Şikago’lunun portreleri video olarak görüntülenmektedir. Zaman dilimleriyle bu portrelerin ağızlarından fıskiye ile su akar. Özellikle bu anı çocuklar kaçırmaz ve su altında eğlenirler. Su, akan hayatı sembolize ediyormuş..
Jay Pritzker Pavilion : Frank Gehry tarafından tasarlanan ve paslanmaz çelikten oluşan, park içinde bulunan bir konser alanıdır.4000′ i koltuk, 7000 kişide çimende oturarak büyük bir konsere ev sahipliği yapabilir. Ses akustiği gayet iyidir. Yerden yaklaşık 35 m. yükseklikteki çelik boru – kafes şeritler, konser alanının açıkta kalan (çim) kısmına arena havasını katar. Burası Grant Park Music Festival‘i ve Gospel Fest gibi ilk bahar ve sonbahar festivallerinde ücretsiz konserlere ev sahipliği yapar. Bizde gezimiz sırasında festivale denk geldik ve bu alanda konser izledik.
Cloud Gate (Bean)
Cloud Gate : İngiliz sanatçı Anish Kapoor tasarımlı yapı, 110 ton ağırlıkta ve 60 x 30 m. boyutlarında. Sıvı cıva damlası görünümlü dev metal nesne, pürüzsüz yüzeyiyle ayna gibi gökyüzünü ve bulutları yansıtmakta. Bu alanda kendinizi de bulut ve gökdelen sulieti eşliğinde ölümsüzleştirebilirsiniz. Bu sanat eseri; ters duran bir fasulye tanesini andırıyor ve altından geçmek mümkün.
Millennium Park’ta bulunan bu devasa çelik fasulye (Bean) heykeli, hiç tartışmasız şehrin en dikkat çeken eserlerinin başında geliyor. Çevredeki gökdelenlerin siluetini yansıtan harika heykel, sıra dışı dizaynıyla göz dolduruyor. Chicago’yu ziyarete gelen hemen hemen herkes, Cloud Gate önünde fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmiyor. Tabi bizde eksik kalmadık ve bol bol resim çektik. Çok ilginç bir obje.
Navy Pier
Burası Şikago gezimiz boyunca en fazla uğradığımız yer. Akşam yemeklerini burada bulunan restoranlarda yemeği tercih ettik. Bilhassa akşamları cıvıl cıvıl bir yer.
Navy Pear: Michigan gölü kıyısında, yaklaşık 1 km. uzunluk , 90 m. genişlikte sahil şeridine ( iskele ) sahip dinlenme eğlence ve park alanı. İskele ilk olarak: 1916 yılında yapılmış. İskele, zamanında dünyanın en büyük iskelesiymiş. Dünya Savaşı gazilerinin onuruna “Navy Pier” olarak isimlendirilmiş.
1992 yılında başlayan yenileme çalışmaları, 1994 yılında tamamlanmış. Sonuçta, Chicago şehir alanında, çok başarılı bir eğlence merkezi ortaya çıkmış. Bölgeye: fast food büfeleri, dükkanlar, bir balo salonu, bir konser sahnesi ve kongre-sergi salonu dahil edilmiştir. Ayrıca: bir dönme dolap, bir IMAX sinema salonu, Shakespeare oyunları sergilenen bir tiyatro, Funhouse (çeşitli aynalardan oluşan) bir Chicago çocuk müzesi, Vitray Windows Smith Müzesi eklenmiş.
Chicago gezilecek yerler listenizde mutlaka bulundurmak isteyeceğiniz Navy Piyer’de, Cruise gemileri ile çeşitli gezilere katılabilir veya lunaparkta gönlünüzce eğlenebilirsiniz.Buraya mutlaka geçede gelmelisiniz. Renk cümbüşü, insan kalabalıklığı ve ışıl ışıl Şikago manzarası ile ilginizi mutlaka çekecektir.
Polks Bros Park’ta bulunan çeşmeler yaz aylarında sıcaklardan bunalan çocukların serinleme yeridir. Eğer siz de sıcaklardan bunalırsanız çocuklar gibi bu çeşmelerin altında serinleyebilirsiniz. Bizde burada suların altında güzel zamanlar geçirdik.
Akşamüstü burada yapacağınız bir yürüyüş, güzel bir restoranda göl manzarası ve gün batımı eşliğinde yiyeceğiniz bir yemek ve sonrasında katılacağınız güzel bir etkinlik size güzel bir tecrübe yaşatacaktır.
Burası aynı zamanda liman olduğu için, bölgede tekneler aracılığıyla güzel bir nehir turuna çıkabilirsiniz. Bazı teknelerde romantik akşam yemeği yemek de mümkündür.
Tekne turu ücretleri: Yetişkinler: 26 Dolar / 12 yaş altı çocuklar: 7 Dolar / 12 – 17 yaş arası çocuklar: 14 Dolar Lincoln Park
Bu günkü gezimizin başlangıç noktası burası. Otelimizden sonra iki otobüs yolculuğu ile buraya ulaştık.
Lincoln Park Zoo – hayvanat bahçesi (ücretsiz), Lincoln Park konservatuarını, Theatre on the Lake – göl tiyatrosunu, Chicago History Museum, the Peggy Notebaert Nature Museum, North Avenue Beach ve Oak Street Beach plaj alanlarını, Lincoln park kültür merkezini, Alfred Caldwell Lily Havuzunu, Abraham Lincoln ve diğer heykelleri de içine alan çok geniş bir sahada yer almaktadır. İyi bir dinlenme alanı olduğu kadar, restoran, bar ve hayvanat bahçesi ile eğlence mekan.
Şehrin stresini atabilmek için de farklı alternatifler sunuluyor. Bisiklet parkurları, yürüyüş yolları, oyun ve dinlenme alanları sayesinde günün yorgunluğunu atmanız kolaylaşıyor. Her yönü ile tekerlekli sandalyeye uygun. Daha doğal olan bu parkta gezinmekte rahat ve dinlendirici. Mutlaka gidin. Lincoln Park Zoo
Zoo Park : The Association of Zoos and Aquariums (AZA) ” hayvanlar ve akvaryumlar birliği ” ne ait 35 dönümlük parktır. Kuruluşu 1868 lere uzanır. İçinde 200 tür ve 1000’in üstünde hayvana ev sahipliği yapar Lincoln Park içindeki tarihi hayvanat bahçesi, Chicago gezilecek yerler planınıza dahil etmek isteyeceğiniz lokasyonlar arasında bulunuyor. Haftanın her günü 10:00-17:00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edilebilen Lincoln Park Zoo’da goril, zürafa, zebra, aslan, maymun ve gergedan gibi farklı hayvan türlerini görebilmek mümkün oluyor.
Michigan Avenue-Magnificent Mile
Amerika’nın en göz alıcı bulvarlarından biri olan Michigan Avenue, John Hancock Center, Wrigley Binası ve Tribune Kulesi gibi yapılara da ev sahipliği yapıyor.
Madison Caddesini kuzey ve güney olarak bölen Michigan Meydanı’nın kuzey bölümünde bulunan ünlü Magnificent Mile üzerinde, gezebileceğiniz ya da alışveriş yapabileceğiniz çok sayıda galeri, butik ve lüks mağaza yer alıyor. Düz bir cadde olan caddeyi çeşitli zamanlarda bol bol gezdik.
Art Institute of Chicago
Müze; Grant Park içinde, S Michigan Avenue ve Adams Center bölgesinde yer alır.Müzenin girişinde: ziyaretçileri iki büyük aslan karşılıyor.
Dünya standartlarındaki müzelerden biri olan The Art Institute of Chicago‘da (Şikago Sanat Enstitüsü), geçmişi asırlara dayanan resim, heykel, dekoratif işleme, dokuma ve mimari çizim gibi sayısız eser yer alıyor. Şehrin en ünlü bu müzesinde, dünyanın dört bir yanından gelen sanat eserlerinin bulunduğu geniş bir koleksiyon sergilenmekte. Burada gezdiğimiz tek müze burası oldu. Mutlaka 2-3 saatinizi buraya ayırın derim. Giriş ücretli.
Tekerlekli sandalyeye uygun ve engelli tuvaletleri mevcut. Aslında Amerika için bunları belirtmemiz gereksiz ama alışkanlık işte.
John Hancock Merkezi & 360 Chicago
Fazlur Khan tarafından tasarlanan John Hancock Merkezi, 457 metre yüksekliği ile şehrin en çok ilgi çeken gökdelenleri arasında yer alıyor. İçerisinde dükkan, ofis, lokanta ve daire gibi sosyal alanlar bulunan binanın koyu renk çapraz çelik görünümlü tasarımı göz dolduruyor. Ziyaretçiler için hazırlanan 94. kattaki gözlemevi (360 Chicago), Chicago manzarasını 360 dereceyle izleyebilmenize de olanak tanıyor
360 CHICAGO’nun manzaraları, binanın büyük göle daha yakın olması nedeniyle Willis Kulesi’nden daha etkileyici olduğu söylense de biz tercihimiz Willis’ten yana kullandığımızdan buraya çıkmadık.360 CHICAGO tekerlekli sandalyeye erişilebilir. CityPASS olmadan giriş ücreti yetişkinler için 20 $ ‘dır.Buraya çıkmadık ama hemen yakınında bulunan The Cheesecake factory’de nefis bir c cheesecake yemeden geçemedik. 250 çeşit menü içinde yaklaşık 50 çeşit cheesecake ve tatlı çeşidi bulunmakta. Menüdeki kalorilerine fazla takılmayın, bir daha nerde yiyeceksiniz. Hem bol bol dolaşıyorsunuz bu kalörileri rahatça yakarsınız. Tavsiye ederim.
Willis Kulesi & Skydeck Chicago
Şikagoda görmeyi önceden planladığımız bina burası. Şehirdeki görülmesi gereken yerlerin en üst sırasında bulunan Willis Kulesi, eski adıyla Sears Tower dünyanın en yüksek gökdelenlerinden biridir. 440 metre yüksekliğindeki 110 katlı bu gökdelen içerisinde çeşitli ofisler yer almakta, fakat turizm açısından önemli kısmı olan Sky Deck katı gökdelenin yani gökdelenin teras bölümü 360 derecelik Şikago manzarasına sahiptir.
Şikago’yu ayaklarınızın altında hissetmek ve bulutsuz günlerde çevredeki dört eyaleti de görmek mümkünmüş. Bu terasta kuş bakışı seyir keyfi yaşamak istiyorsanız biletinizi önceden ayırmalısınız. Aksi takdirde sırayı görüp vazgeçebilirsiniz. Özellikle yaz aylarında hafta sonları öğle saatlerinde çok uzun bir kuyruk oluşmaktaymış. Biz Haziran ayı başında oradaydık. Gene de kuyruk vardı. Herhangi bir öncelik olmadan sıraya girdik. 70 saniyede zeminden Skydeck’e çıkan asansör ile tepeye çıktık.
Yukarıdaki seyir katının her bir yönünden şehri rahatça izledik. Bol bol resim çektik.
103.kat ve 412 yükseklikteki Skydeck, camlı gözlem alanından, kentin batıda kalan kısmını yarım daire alanı olarak ayaklarınız altında izleyebiliyorsunuz. Sizi gökyüzü ile buluşturan ve tamamı dayanıklı camlardan imal edilen Skydeck gözlem bölümü, şehri kelimenin tam anlamıyla ayaklarınızın altına seriyor. Skydeck tekerlekli sandalyeye açıktır. 2009’da eklenen “The Ledge”, Skydeck’in en çok konuşulan özelliği. Binanın yanından dört metre uzanan üç cam kutu, ziyaretçilere Wacker Drive üzerinden camın üzerinde dururken (veya otururken) inanılmaz fotoğraflar çekmenize izin veriyor. Aşağıdaki caddenin 1,353 fit yüksekliğinde cam bir kutuya ağır bir tekerlekli sandalye götürmek konusunda endişe ediyorsanız, güvende! Cam zemin yaklaşık 5 ton ağırlığa sahip olabilir ve kimse henüz düşmemiş. Tabi bu kadar meşhur olunca buraya girmek ve resim çektirmek için epey bir zaman beklemeniz gerekiyor. Ama beklemeye değer bir yer. Zaten sadece resim çektirebiliyorsunuz. Fazla etrafa bakma zamanınız yok.
Cam kabin içerisinde kuş bakışı şehri izleyebileceğiniz bu gökdelen içerisinde aynı zamanda bir kafeterya ve hediyelik eşya dükkanı var. Biz gene de belirtelim. Burada da engelli tuvaleti bulunmaktadır.
2009 yılında Londra merkezli sigorta şirketi “Willis Group Holdings” binanın bir kısmını kiralamış ve binanın adlandırma hakkını elde etmiştir. Önceleri “Sears Tower” olarak bilinen bina , 16 Temmuz 2009 tarihinde, resmen “Willis Tower” adını almıştır .Bu gün için ABD nin en yüksek 2.binasıdır..Uzun süre (1998′ e kadar) dünyanın en yüksek binası olma rekoruna da sahip olmuştur. Lüks ofisleri ve daireleri ile şehrin prestij merkezleri arasında gösteriliyor
Kulenin tepesinde uçakların binayı fark edebilmeleri için iki tane büyük anten yapılmıştır. Bu antenler özel günlere göre kırmızı veya yeşil renkte yanmaktadır. Sevgililer Günü, Bağımsızlık Günü, Kansere Karşı Koy gibi gün ve etkinliklerde kırmızı renkte, Dünya Günü, St. Patrick’s Günü gibi günlerde de yeşil renkte yanmaktaymış.
Yazları ; saat 09.00-22.00 , sonbahar & kış ; 10.00-20.00 arası ziyarete açık. Giriş 19 dolar. Şikago belirttiğim gibi mutlaka görülmesi, yaşanması gereken bir şehir. Her yönü ile tekerlekli sandalyeye uygun. ABD seyahati planlıyorsanız mutlaka bu şehri gezi planınıza koyun. Fırsatım olursa tekrar girmeyi isterim.
Son yorumlar