Category

Basından

Hürriyet Gazetesi Röportajı

By Basından

Levent Karagöz (60) emekli banka müdürü. 1990’da geçirdiği omurilik felci nedeniyle yaşamını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Bu durum seyahat tutkusuna engel olamadı. Seyahat tecrübelerini sitesi ‘Engelsiz Seyahat’te paylaşıyor. “Engellilere evde oturmayın, seyahat edin, bu sizin en doğal hakkınız” diyor. Avrupa’nın ‘engelli dostu’ başkentlerinden Paris’i anlatıyor.

Önder ÖNDEŞ

1 Eylül 2014

Blogunuz ‘Engelsiz Seyahat’ nasıl ortaya çıktı?

– Engelli olmadan önce de seyahati çok seviyordum. Engelli olduktan sonra seyahat etmem güçleşti. Kaynak sıkıntısı vardı. Yani engelliler için hiçbir seyahat kaynağı yoktu. Kendimden yola çıktım. Engelli kişilerin seyahat önerilerine ihtiyacı olduğunu düşünerek böyle bir girişimde bulundum. Türkiye’de engellilerin eve kapanması ve pasifize edilmesine karşı da bir tepkiydi bu. Ne yazık ki bu ülkede engelliler ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor. Blogum vasıtasıyla engellilere evde oturmayın, seyahat edin, bu sizin en doğal hakkınız demek istiyorum.

Karagöz ailesi, Paris’te Louvre müzesinde.

Paris’i neden tercih ettiniz? Sizin için uygun muydu?

– Paris tabii ki dünyanın en güzel kentlerinden. Gitmeden önce araştırdım. Tarihi mekân ve sokaklarının tekerlekli sandalyeye uygun olduğunu öğrendim. Paris bazı Avrupa kentlerine göre bu konuda geri kalmasına rağmen engelli dostu bir şehir.

Nerelere gittiniz?

– Eşimin refakatiyle birlikte Eyfel’e gittim. Kulenin önünde her zaman sıra olur. Görevliler beni görür görmez öne aldı. Engellilere özel giriş kapısından girdik. Tüm tedbirleri aldılar. Dört dörtlük bir hizmetti. Louvre Müzesinde de aynı ilgiyle karşılandım. Bu müzenin tekerlekli sandalyeyle yüzde 95’ine kadar ulaşım sağlanabiliyor. Louvre’a engellilere özel büyük ve ferah bir asansörle giriş yaptım. Eyfel’de olduğu gibi ücret talep edilmedi. Zemin tekerlekli sandalyeye uygundu. Ayrıca rampalar ve güzergâhlar da buna göre düzenlenmiş. En ilginç olanını Mona Lisa’da yaşadım. Görevliler beni kimsenin giremediği ve tabloya beş metre mesafedeki özel bir açıya götürdü. Herkesin uzaktan gördüğü tabloyu bu sayede ben ve eşim çok yakından gördük. Görme ve işitme engelliler için de özel düzenlemeler vardı. Kabartmalar, sesli uyarılar yardımcı oluyor.

YARDIMA GEREK BİLE YOKTU

Sokaklarda sorunla karşılaştınız mı?

– Kaldırım yükseklikleri ve rampalar tekerlekli sandalyeler için tasarlanmış. Toplu taşımada gerekli tedbirler alınmış. Kolaylıklar sağlanıyor. Otobüs sizi gördüğünde uygun bir açıyla yaklaşıyor, alçalıyor ve rampayı indiriyor. Tekerlekli sandalyeye ayrılmış bölümde seyahat ediyorsunuz. Kimse bu bölümü işgal etmiyor. Şoför, inerken de aynı özeni gösteriyor. Duraklarda tabelalar ve uyarıların yükseklikleri de tekerlekli sandalyelere göre ayarlanmış. Paris’in metrolarında kimi sıkıntılar yaşanabiliyor. Eski bir metro olduğu için sadece bir iki hat uygundu. Kullanamadık. Paris’e giden engelliler, otobüsü tercih etmeli. Sen Nehri’ndeki tur vapurları da engelli dostu. Görevliler hemen yardıma geliyor. Binip inerken hiçbir sorunla karşılaşmadım. Paris’e giden benim gibi bir engelli, yanında hiç kimse olmasa da rahatlıkla şehri gezebilir.

Restoran, hotel gibi yerlerde bir zorluk yaşadınız mı?

– Paris’te gittiğim her restoran ve kafede engelliler için masalar ayrılmıştı. Hepsinin özel tuvaletleri vardı. Kaldığım otel çok iyi değildi. Buna rağmen  özenle tasarlanmış engelli odasında kaldım. Türkiye’de bu odalardan faydalanmak için beş yıldızlı bir otele gitmelisiniz. Yasalarla belirlenmiş ve otelin engelliler için ayırmakla mükellef olduğu bu özel odaları çoğu beş yıldızlı otelde dahi bulamazsınız. Bu da demek oluyor ki Türkiye’de engelliler için ucuz tatil pek mümkün değil!

Levent Karagöz ve eşi, Barcelona’da.

Parislilerin engellilere karşı davranışları nasıldı?

– Herhangi kötü bir muameleyle karşılaşmadım. Hemen herkes engelli haklarına özen gösteriyor. Sizin yerinizi işgal etmiyor, yardım ediyor. Size kolaylık sağlamaya çalışıyor. Bu şehirde dışlandığınızı kesinlikle hissetmiyorsunuz. Size “ne işin var dışarda” demiyorlar. Rahatsız edici bakışlarla karşılaşmıyorsunuz.

İstanbul’la Paris’i kıyaslayabilir misiniz? 

– Bu gerçekten zor. İstanbul’da bazı ilerlemeler oldu. Önemli bazı yasa değişiklikleri yapıldı. Fakat bunlar yeterli değil. İstanbul bir engelli için hâlâ eziyet. Metro uygun olmasına rağmen, metrobüse binmeye çalıştığımı hayal edin. Engelli olmayanlar bile binemiyor. Hepsinden önemlisiyse zihniyet. Geçen sene engelli parkını işgal eden bir aracı trafik polisine şikâyet ettiğimde “Ne işin var senin bu halde dışarda?” dedi. Trafik asayişini sağlaması gereken biri bile bu denli korkunç bir tepki veriyorsa, ne diyebilirim ki? Mesela İstanbul’da bazı kaldırımlar tekerlekli sandalyeler için yeniden düzenlendi. Oraya arabasını park ediyor kimileri. Yani o alçaltmanın bir engelli için yapıldığını düşünmüyor. Otobüse binerken yolcular vaktinizi çaldığını düşündüğü için size sinirlenebiliyor. Türkiye’de Avrupa ile kıyaslandığında alınması gereken çok uzun bir yol var önümüzde.

Barcelona’nın en işlek caddelerinden La Rambla’da.

Gelecek engelsiz seyahat rotanız hangi şehir?

Londra. Şimdi bu şehri araştırıyorum.

EN’LERİ

En sevdiği engelli dostu şehirler

Barcelona, Paris

Seyahatte ne okur?

Seyahat rehberi

Seyahatte ne yer ne içer?

Yerel lezzetler

par4 copy

Nerede kalır?

Engelli dostu otellerde

Kiminle seyahat eder? 

Eşi

Seyahatten ne alır?

Yerel ürünler

Hürriyet Gazetesi Röportaj

Sözcü Seyahat eki ile Röportajım

By Basından

Bir engellinin kalacağı tesisler en az 4 yıldızlı olmak zorunda

Tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren Levent Karagöz açıkladı…1990 yılından beri omurilik felci nedeniyle tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren Levent Karagöz, uzun yıllar boyunca Banka Müfettişliği yapmış. Şu sıralar emeklilik hayatı yaşayan Levent Bey, www.engelsizseyyah.com isimli blogunda yazdığı yazılar ile fiziksel engelliler ile seyahat anılarını paylaşıyor.

– Engelsizseyyah.com’u açmaya nasıl karar verdiniz?

Bir engelli olarak seyahat planlarımı yaparken gideceğim, gezeceğim ve görmeyi düşündüğüm yerlerin fiziksel durumuma uygun olup olmadığını bilemediğim için sıkıntılar yaşadım. Benden sonra seyahat etmek isteyen engellilere yardımcı olmak için “engelsizseyyah.com” sitesini açmaya karar verdim. Aldığım geri dönüşlere bakacak olursam ne kadar gerekli bir iş yaptığımı anlıyorum. Çünkü maalesef ülkemizde bu konuda başka kaynak yok.

– Türkiye’deki engellilerin durumunu genel olarak nasıl görüyorsunuz?

Öncelikle belirtmeliyim ki, insanlarımızın bizlere karşı tutumu olumlu değil. Tabi istisnaları ayrı tutmak isterim. İyi kötü mevzuat var ama bunların uygulamasının denetimi, yaptırımları yeterli değil. Daha doğrusu yaptırım hiç uygulanmıyor. Örneğin engelli otoparkına park eden sürücülere hala yaptırım uygulayacak kurum yok. Bu nedenle yerlerimizi gasp eden insanlarla bizler mücadele etmek zorunda kalıyoruz.

– Sizce engelli dostlarımızın yaşam kalitesini arttırmak için nasıl yollar izlenmeli

Öncelikle onların bir engelinin olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Onlara yardımcı olmalı, onların önceliklerine saygı göstermeli, haklarını gasp etmemeliyiz. Devlet olarak gerekli yasal düzenlemeleri ileri ülkeler seviyesine getirmeli ve uygulamaları da titizlikle takip etmeliyiz. Sadece yasa çıkarmakla iş bitmiyor. Aksayan yönler tespit edilmeli, yasaya uymayanlara mutlaka yaptırımlar uygulanmalıdır.

– Engelli olmak seyahatlerinizde sorunlar yaşamanıza neden oluyor mu? Oluyorsa ne gibi sorunlar?

Her aşamada bir çok sorun yaşıyoruz. Bilhassa fiziksel engelli olarak şehirler arası otobüslere binemiyoruz. Karayolu ile sadece aracınızla seyahat edebiliyorsunuz. Yollarda da engelliye uygun mekanlar ve özellikle WC bulmakta sorunlar yaşıyoruz. İmkan varsa uçakla gidebiliyoruz ama burada bile hava alanından gideceğimiz mekana ulaşmak için özel araç tutmak zorunda kalıyoruz. Normal transfer araçları tekerlekli sandalyeye uygun değil. Yine otellerde problem yaşıyoruz. Engelliye uygun denilen otelin önünde merdiven oluyor, banyo kapısı dar oluyor gibi pek çok sorunla karşı karşıya kalıyoruz.
Bunun yanında biz engellilerin tatilleri normal insanlardan daha pahalı oluyor. Zira bir engellinin kalacağı tesisler en az 4 yıldızlı olmak zorunda. Bu tesislerde hali ile daha pahalı oluyor.

Barselona’yı tercih ederdim

– Seyahate çıkmadan önce nelere dikkat ediyorsunuz?

Öncelikle gitmeyi düşündüğümüz tesise bilhassa dikkat ediyoruz. Zira bu konuda bir çok sorun yaşamamız olası. Tatil bir ızdıraba dönebilir. Mutlaka oteli arayıp engelliye uygun olup olmadığını, engelli odasını mevzuata uygun olup olmadığını, havuzdan ve denizden istifade edip etmediğimizi teyit etmemiz gerekiyor.
Bunun yanında görmeyi düşündüğünüz yerlerin durumu hakkında bilgi almaya, varsa web sayfalarında engelliler ile ilgili bilgiler olup olmadığına bakıyoruz. Mesela şu an bir Roma gezisi planlıyorum. Bu nedenle günlerdir internet başında belli başlı yerlerin tekerlekli sandalyeye ne derece uygun olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorum.

– Bugüne kadar sizi en çok zorlayan ve en rahat ettiğiniz rotalar nereler?

En rahat ettiğim yer Barselona’ydı. Londra, Paris gibi şehirler de engelli için uygun mekanlar. Ama bir Lizbon, bir Porto bizi zorlayan rotalardı. Zira bu şehirlerdeki yükseklik farkları biz çok zorladı.

– Tur acentelerinin engelli seyahat severlerin hayatlarını kolaylaştırmak için yapabileceği şeyler nelerdir?

Bu konuda sitemizde bir araştırma yaptık. Ancak maalesef 1-2 acenta dışında konuya önem veren acente olmadığını gözlemledik. Bir çoğu cevap bile vermedi. Vardığımız sonuç fiziksel engelliye uygun bir tur düzenlemesi bulunmadığı yönünde. Acentelerde bu konuda fazla hassas değiller.

 Başka bir ülkede yaşama fırsatınız olsaydı hangisini seçerdiniz? Neden?

Çok ülke gezme şansım henüz olmadı ama gezdiklerimin içinde sanırım tercihimi Barselona‘dan yana kullanırdım. Zira şehir genelde engellinin yaşaması için uygun alt yapıyı oluşturmuş. Sonra da Londra.

– Seyahate çıkmak isteyen ancak cesaret edemeyen engelli dostlarımıza nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Hiç çekinmesinler. Ancak gezi öncesi sıkı bir araştırma yapsınlar. Bizim gezi notlarını mutlaka incelesinler. Bilhassa Londra, Paris, Barselona gibi şehirlere korkmadan mutlaka gitsinler. Ülkemizde ise maalesef bu kadar kesin konuşamıyorum. Ama çok yavaş olsa da arada iyi örnekler de çıkıyor.
Dileğimiz öncelikle toplumun bu konuda eğitilmesidir. Devletin ve Belediyelerin olumlu girişimleri var. Ama halen azımsanmayacak sayıda vatandaşımız belediyenin yaptığı kaldırım meyilinin önüne ısrarla araç park edebiliyor.
Bu arada engelsizseyyah.com hepimize açık bir sitedir. Sadece bir kişinin gayreti ile yetinmeyelim. Bilhassa gezen, gören engelli veya engelli yakını olan vatandaşlarımız da siteye gezi notlarını gönderebilir ve daha geniş kitlelere ulaşabilir ve faydalı olabiliriz.

http://www.sozcu.com.tr/hayatim/seyahat/bir-engellinin-kalacagi-tesisler-en-az-4-yildizli-olmak-zorunda/

Bir Engellinin Sandığa Gidememe Öyküsü (Tempo Dergisi)

By Basından

Oy kullanmak vatandaşlık hakkı. Ancak mimari engelleri olan kamu kuruluşlarının asansörsüz binalarındaki sandıklar, engellilerin oy kullanmasını çileye dönüştürüyor. Oysa bu sorunu çözmenin çok basit bir yöntemi var.

Oy kullanmak, 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşının hakkı. Aynı zamanda da zorunluluğu. Oy vermemenin cezası da var: 5 YTL. Can yakacak bir ceza değil ama adı üstünde: Ceza. Geçen günlerde, Levent Karagöz bize bir mektup yazıp engellilerin oy sandıkları başında çektikleri ‘ceza’yı aktardı.

 Levent Karagöz, 52 yaşında bir banka müdürü. 16 yıldır omurilik felçlisi olan Levent Bey, Serdar Bilgili’nin Tempo işbirliğiyle hazırlanan ‘Engellere Rağmen’ fotoğraf sergisi için de poz veren ‘22 Cesur Yürek’ arasında yer almıştı. Karagöz, mektubunda engellilerin çektiği vatandaşlık ıstırabını şöyle anlatıyor:

 “Bu yıl genel seçimler yapılacak. Anayasal bir hak olmasına karşın özellikle fiziksel engellilerin bu anayasal hakkını kullanmasında önemli güçlükler var. Genellikle altyapısı uygun olmayan okullarda sandıklar bulunuyor; bu da fiziksel engellilerin oy kullanmasına engel oluyor. Örneğin geçen seçimde oy kullanacağım sandık, Basınköy’deki ilköğretim okulunda ikinci kattaydı. Zemin katta bile olsa, girişindeki merdivenler nedeniyle giriş zorlukları olan okulun bir de ikinci katında oy kullanmanın ne kadar güç olduğunu sanırım takdir edersiniz. Neyse, sandık kurulu anlayışlı çıktı ve yetkisi dışında davranarak oy pusulasını aşağıya kadar getirdi de oyumu kullanabildim. Her zaman böyle anlayışlı ve cesur insanlarla karşılaşmak şansına sahip olunamayacağı gerçektir. Fiziksel engellilerin sandıklarının giriş katlarda tutulması bir çözüm olabilir…”

Ülkemizde yaşayan 8.5 milyon engellinin en az iki buçuk milyonu fiziksel engelli ve bu insanlar her seçim döneminde bu ızdırabı yaşıyor.

Eyüp Can’ın Köşe Yazısı (Hürriyet Gazetesi)

By Basından

İnsanların, engelli insanların yaşadıklarını tam olarak bilmesi haklı olarak mümkün değil. Normal insanların zaman zaman yaptıkları tekerlekli sandalye ile gezme, kulaklarını tıkama ve gözlerini bağlayarak gezme gibi etkinliklerle de engelli yaşamayı birebir anlamak mümkün değil. Engelli insanların yaşadığı zorlukları ancak engellinin kendisi ve onunla yaşayan yakınları bilebilirler. Birazda onların akrabaları ve yakın komşuları. Bunun dışında belirttiğim gibi normal insanların bunları bilmesi mümkün olamamaktadır.
Ancak bunu anlamanın bir yolunun da bebek puseti kullananların olabileceğini, Eyüp Can’ın 16.01.2007 tarihli Radikal Gazetesindeki köşesinde yazının okumadan önce hiç düşünmemiştim. Eyüp Can bebeğinin pusetini kullanırken yaşadıklarından sorunlardan konuyu engelli insanların yaşadıkları zorluklara getirmesi ve yerinde bir irtibat kurması ile anlamış oldum. Bu yazının bir bölümünde Eyüp Can “İtiraf edeyim Türkiye’de engelli olmanın gerçekten ne demek olduğunu, yarın 4. ayını dolduracak kızım Şehrazat Zelda sayesinde öğrendim. Çok şükür Zelda’nın herhangi bir fiziksel engeli yok. Fakat ne zaman onu pusetine yerleştirip dışarı çıkarsak, eve kendimizi zor atıyoruz. Bir bebek arabasıyla İstanbul sokaklarında yürümenin neredeyse imkansız olduğunu kızımla yapamadığımız yürüyüşlerden sonra anlıyoruz.
Durum gerçekten vahim…
Kızım üç-beş ay sonra ayakları üzerine doğrulup annesi ve benimle yürüyüşe çıkabilir.
Peki ya hayatı boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum olan milyonlarca engelli?
Onlar kaderlerine küsüp evlerinde mi bekleyecek?” demektedir.
Bu yazısı üzerine yaşadığımız sorunları kendisine ilettim. Kendisi de bir jest yaparak yazımı 18 Ocak 2007 tarihli gazete köşesinde aynen yayınlayarak yaşadığımız zorlukları okurları ile paylaşmış.
Eyüp Can’ın köşesindeki yazısı şöyle;
4 aylık kızımla engelleri aşmaya gidiyoruz:

Engelleri aşmaya çalışan sergi

16 Ocak 2007
Oldum olası doğum günü kutlamalarından çok hazzetmedim.
Fakat yarın 4. ayını dolduran kızım Zelda’yla Dolmabahçe Sarayı Sergi Salonu’nda sürpriz bir kutlama yapmak istiyorum.
Kutlama dediysem öyle ‘pasta kesmek ve mum üflemekten’bahsetmiyorum.
Bebek arabasında kızımla birlikte yarın Tempo Dergisi’nin öncülüğünde hazırlıkları bir yıldır süren Serdar Bilgili’nin ‘Engelleri Kaldıralım’fotoğraf sergisini turlamayı kastediyorum.
Durun hemen ‘ne alaka?’ diyerek tepki göstermeyin anlatacağım.
Hafta sonu Serdar Bilgili ile birlikteydik. Pazartesi akşamı açılan sergisinin son hazırlıklarından dolayı heyecandan yerinde duramıyordu.
Öyle ki bir ara ‘inan bugüne kadar yaptığım hiç bir şey beni bu kadar heyecanlandırmadı’ dedi.
Ne milyon dolarlık iş görüşmeleri, ne de başkanlığını yaptığı dönemde Beşiktaş’ın şampiyon olması!
Elbette bu başarılar çok kıymetli.
Fakat Serdar Bilgili tüm yaptığı işlerin dışında ilk defa toplumsal bir soruna sanatçı duyarlılığı ile alabildiğine çıplak bir biçimde parmak basma şansını elde etti.
Nitekim çektiği fotoğraflar, Türkiye’de engellilerin yaşadığı engelleri aşmak için çok önemli bir fitili ateşledi.
Tempo’nun kararlı yayınları ve serginin insanı allak bullak eden fotoğrafları, ilk defa bu sorunu ‘acıyarak’ değil, gündelik yaşamın içinde tutkuyla varolarak görmemizi sağladı.
Dolmabahçe Sarayı’na gidin ve görün sergiyi.
Tüm çıplaklığı ile yaşama sarılan o insan yüzlerini-bedenlerini gördükten sonra ‘acınacak olan engelliler değil, duyarsızlığımız ve yasasızlığımızla onları toplumsal yaşamın dışına iten bizleriz’diyeceksiniz.
Bedenlerin cesurca sergilendiği fotoğraflara baktıkça, onları işte-sokakta-parkta kamusal hayatın her alanında neredeyse gizlenmek zorunda bırakan zihniyete lanet edeceksiniz.
Düşünün öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bugün Türkiye’de kaç engelli olduğunu bile tam olarak bilmiyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre 1 milyon 772 bin engelli vatandaşımız var. Resmi olmayan istatistikler ise bu rakamın 8 milyonun üzerinde olduğunu söylüyor.
Peki nerede bu insanlar?
Evlerinde!
Çünkü ne sokaklarımız, ne yollarımız, ne parklarımız, ne okullarımız, ne de iş yerlerimiz onların evden çıkmalarına müsaade ediyor.
Genel nüfusun %13’ü okuma yazma bilmezken, engellilerde bu oran %36.
Dahası sayıları 8 milyonu geçen engellilerin %78’i işgücüne dahil değil.
Türkiye bu ayıptan kurtulmak için 2005 yılında Özürlüler Yasası çıkardı. Fakat kamusal alanın özürlülere uygun hale getirilmesi için 2012’ye kadar süre verildi.
Yasa çıkalı neredeyse 2 yıl oldu. Çıkan yönetmelikler bırakın yasanın kademeli olarak uygulamaya geçmesini adeta işlemez hale getirdi.
Çalışma hayatında dezavantajlı grup olarak değerlendirilen engellilere destek olmak isteyen işverenlere vergi ve kıdem avantajları getirilecekken, yönetmelikler işverene hiçbir teşvik içermeden çıkarıldı. Tam tersi yükümlülükler getirdi.
Bir anlamda nüfusumuzun %10’undan fazlasına en az 7 yıl daha evinizde bekleyin denildi.
İşte Tempo ve Serdar Bilgili, bu milyonlarca engelli arasından yüzlercesini fotoğraflayarak en zayıf görünen bedenleri üzerinden; hayır evimizde değil, olmamız gereken yerde bekleyeceğiz’ mesajı verdi.
İtiraf edeyim Türkiye’de engelli olmanın gerçekten ne demek olduğunu, yarın 4. ayını dolduracak kızım Şehrazat Zelda sayesinde öğrendim.
Çok şükür Zelda’nın herhangi bir fiziksel engeli yok.
Fakat ne zaman onu pusetine yerleştirip dışarı çıkarsak, eve kendimizi zor atıyoruz.
Bir bebek arabasıyla İstanbul sokaklarında yürümenin neredeyse imkansız olduğunu kızımla yapamadığımız yürüyüşlerden sonra anlıyoruz.
Durum gerçekten vahim…
Kızım üç-beş ay sonra ayakları üzerine doğrulup annesi ve benimle yürüyüşe çıkabilir.
Peki ya hayatı boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum olan milyonlarca engelli?
Onlar kaderlerine küsüp evlerinde mi bekleyecek?
‘Engelleri Kaldıralım’ sergisini gördükten sonra benim cevabım‘Hayır!’
Eminim yarın sergiye birlikte gideceğim kızım da pusetinden resimleri izlerken bana hak verecek.
Çünkü Serdar Bilgili sadece fotoğrafları çekmekle kalmamış sergi salonunu girişinden itibaren kızımın puseti, engellilerin tekerlekli sandalyeleriyle ‘hiçbir engelle karşılaşmadan’ dolaşabileceği bir mekana dönüştürmüş.
Zaten hafta sonu son hazırlıkları yaparken yaşadığı telaş bu yüzdenmiş.
Çok minik bir maliyetle kaldırımlara iniş çıkış için rampalar koydurtmuş. Merdiven engelini aşmak için alternatif güzergahlar çizmiş. Tuvaletleri engellilerin kullanabileceği standarda yükseltmiş.
Sadece fotoğraflarda değil, mekanda da engelleri kaldırmış.
Kızıma bundan daha güzel bir 4. ay sürprizi olabilir mi?
Hürriyet Gazetesi: 4 aylık kızımla engelleri aşmaya gidiyoruz: Engelleri aşmaya çalışan sergi

‘Özürlüysen evinde otur be adam!’

18 Ocak 2007
Hiç adetim değil.
Normalde köşemi bütünüyle bir başkasına ayırmam.
Fakat ‘Engelleri aşmaya çalışan sergi’ başlıklı yazım üzerine öylesine yalın ve çarpıcı bir mektup aldım ki, tamamını yayınlamasamLevent Karagöz’ün şahsında tüm engellilere haksızlık etmiş olacaktım.
İşte 4 aylık kızımla yaşadığım zorlu mücadelenin ötesinde Türkiye’de engelli olmanın ne demek olduğunu tüm çıplaklığı ile yüzümüze tekrar çarpan o yazı.
 Sayın Eyüp Can;
Yazınızı okudum. Bu konuyu köşenize taşıdığınız için teşekkür ederim. Bu kampanya ya katılan bir engelli olarak öncelikle Tempodergisine ve özellikle özel bir insan olan Nuray Soysal ve onun cana yakın ekibine aracılığınızla teşekkür etmek isterim.
Ayrıca Serdar Bilgili’ye de verdiği emekler için teşekkür ederim.
Bu kampanyaya katılmaktaki en önemli amacım diğer engelli insanlara somut bir örnek olabileceğim yaklaşımıdır.
Yoksa devletin, belediyelerin, toplumun konuya dikkatini çekmek değil.
16 senelik bir engelli olarak bu kurumlardan maalesef pek ümitli değilim. Sizinde yazdığınız gibi düzenleme yapmak için 7 sene süre tanınması bile tek başına bir samimiyetsizlik. Size şimdiden söyleyeyim 7 sene sonrada bir şey yapılmayacak ve 5 sene daha ek süre tanınacaktır.
Çok uzun yazmak istemiyorum ama sadece son birkaç ayda yaşadığım bazı somut örnekler vermek istiyorum. Bırakın gezip tozma yerlerinin (sinama tiyatro, sergi salonları, müzeler  vb gibi yerler) durumunu, mecbur olarak gitmek zorunda olduğumuz yerlerden bahsedeceğim.
Lütfen çocuğunuzun 5. ayında pusetinizi alın Bakırköy Adliyesine gidin aracınızı nereye park edeceksiniz, adliyeye nasıl ulaşacaksınız bir bakın?
İçeriye girmeye bir çalışın kapısı olmayan daha doğrusu iptal edilen bu binaya nasıl giriliyor nasıl çıkılıyor bir görün. Ve de 2. kattaki bir duruşmaya götürün bebeğinizi bakalım nasıl çıkacaksınız o merdivenleri, puseti devirip bebeğinize bir şey olmamasını nasıl sağlayacaksınız?
Tebligatta diyor ki gelmezseniz polis zoru ile gelirsiniz. Hakime bildiriyorsunuz durumunuzu ‘birkaç adam tutsunlar çıkarsınlar’yanıtını alıyorsunuz.
Bir dahaki çağrıda polisi beklemeyi ve zorla götürülmeyi tercih edersiniz.
Nasıl olsa onlar çıkartmak zorunda!
Yine Bakırköy devlet hastahanesine gidin, aracınızı nasıl park edeceksiniz?
Sayın doktorlara özel parklar ayrılmış ama bir özürlü araç parkı yapılmamış.
Çektiğimiz eziyeti gördüğü halde kılını kıpırdatmayan otopark sorumlusu, ‘yukarıda yer alan ufak bir yerde aracınızı park edin’diyor ama yer bulmanız mümkün değil!
Ayrıca bulup ta park etseniz aracınızın arkasına birisinin park etmesi ve orada birkaç saat beklemeniz çok muhtemel…
Önümüzde secim var ve pek tabi olarak oy kullanacağımız sandık geçen seçimde olduğu gibi 4. katta olacak ve biz anayasal hakkımızı kullanmakta zorluk çekeceğiz.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Sadece başıma gelenleri aktarıyorum.
Mesela özürlü raporu veren servis, asansörü çalışmayan hastahanenin 4. katında olabiliyor bu ülkede. Ya da bir alış veriş merkezinde engelli olduğunuz için normal asansör yerine yük asansörüne yöneltilebilirsiniz.
Karayolunda ceza yazan polis, aracınızı kuyruğun uçuna gönderebilir ve cezayı ödemek için aracına gelmenizi  söyleyebilir.
Rezervasyon yaptırıp 5 yıldızlı otele gidersiniz ama banyo kapısında tekerlekli sandalyeniz  sığmayabilir.
Özürlü park yerinde her zaman normal araç sahiplerinin park ettiğini görebilir, bir katlı bir iş merkezinde boş asansör için 15 dakika bekleyebilirsiniz.
Dahası hiç bir insan oradan çıkıp ta size öncelik tanımaz.
Bir trafik memuru tüm gücüyle size ‘Özürlüysen evinde otur be adam’ diye bağırabilir. Belediyenin sosyal tesislerinde sizi bir merdiven karşılayabilir!
Fazla zamanınızı almamak için örnekleri uzatmıyorum ama lütfen şunu da göz önünde tutunuz. Bunlar meslek sahibi, maddi durumu orta düzeyde olan, yüksek okul mezunu ve İstanbul’da yaşayan bir özürlünün tespitleri.
Varın ufak bir taşra kasabasında yaşayan  geliri olmayan engellinin durumunu bir düşünün.
Gelin bu işin adını net koyalım: Bu zihniyet tek kelimeyle ayırımcılıktır. İnsan hakkı ihlalidir. BM İnsan hakları beyannamesi, Avrupa birliği mevzuatları, Anayasamız hepsi bu konuya yer ayırmış. Ama ülkemizde uygulama çok çok yetersiz.
‘Bir tane insan hakları ihlali vardır o da kişiye farklı davranmaktır’ diyor Prof.Dr.İonna Kuçuradi
Lütfen bebeğiniz büyüyene kadar bizim yaşadıklarımıza benzer şeyleri siz de tecrübe ediniz. Yazılarınız belki bazılarını bir şeyler yapmaya zorlar.
Ama dikkat edin kızınızla engelleri aşmaya çalışırken bir trafik memuru da çıkıp size; ‘çocukluysan evinde otur be adam!’ diyebilir.
Der mi der!

Engellere Rağmen (Tempo Dergisi)

By Basından

Yönettiği Şubeye Sihirli Değnek Olan Bankacı

On yedi yıl önce geçirdiği omurilik iltihabı nedeniyle tekerlekli sandalyeyle yaşamını sürdüren Levent Karagöz, başarılı bir bankacı. Son görevinden önce yönettiği banka şubesi, Türkiye çapında en iyi beşinci şube olmuş.
Levent Karagöz’ün Akaret Evleri’nde çektiğimiz fotoğraflarını Serdar Bilgili’nin dizüstü bilgisayarında seyrederken, o fotoğraflara “yanlızlık” ismini verdim. Levent bey yanlız mı? Hiç değil. 25 yıllık, ona her baktığında gözleri aşkla parıldayan eşi; çevresindeki her şeyi merakın engel olmadığı bir çekingelikle izleyen 20 yaşında bir kızı; yanımızda efendi efendi oturan –ama bakışları her an sıkı bir espri patlatacakmış gibi duran– 22 yaşında bir oğlu var. Sadece fotoğrafın çekildiği alandaki boşluk değil, Levent bey’in o vakur, sessiz duruşu da bende “yanlızlık” duygusu uyandırıyor.
Levent karagöz sessiz biri. Sorulara kısa cevaplar vermeyi, çoğu zaman da konuşmak yerine, gözlüklerinin ardından gülümseyerek izlemeyi tercih ediyor. Bu sessizliği, sadece Serdar Bilgili ile girdiği Beşiktaş muhabbetleri bozuyor. Belli ki sıkı bir Beşiktaş taraftarı, maçları kaçırmıyor, sporcuları ve yönetimi yakından takip ediyor. Oğlu Sercan da babası gibi Beşiktaşlı, ama o lafa karışmak yerine saygılı bir sessizlikle izliyor, iki yetişkinin futbol sohbetlerini.
Çocuklarının saygı ve sevgi dolu bakışlarını gördüğümde, Levent Karagöz’ün iyi bir baba olduğunu düşünüyorum. Belli ki ailede mükemmel bir görev dağılımı var.
Levent Karagöz’ün babası Denizlili, annesi Trabzonlu. Babasının kaymakamlık görevi yaptığı Rize çayeli’nde 1954 yılında dünyaya gelmiş. Bugün Gazi Üniversitesi olan Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirmiş. Mastırını da aynı üniversitede yapan Karagöz, okulu bitirdikten sonra Emlak Bankası müfettişlik sınavlarına girip kazanmış.
Bir süre müfettiş olarak çalıştıktan sonra, 1981 yılında Ankara’da evlenen Karagöz, sabit göreve geçmiş ve İstanbul’a yerleşip Emlak Bankası Mecidiyeköy Şubesi Müdür Yardımcısı olarak göreve başlamış.
1984 yılında Sercan, 1986 yılında da kızı Gizem dünyaya gelmiş. Sercan İTÜ elektrik mühendisliği, Gizem de Haliç Üniversitesi’nde grafik tasarım eğitimi alıyor.
Levent Karagöz’ün engelli olma öyküsü 17 yıl öncesine dayanıyor. Şiddetli bel ağrıları şikayetiyle uzmanlara giden Karagöz için her seferinde farklı teşhisler konmuş. Sonunda bacaklarına felç indiğinde bel fıtığı olduğuna karar verilmiş, hemen ameliyata alınmış. Amaliyatta omurilik iltihabı olduğu belirlenmiş.
Ameliyattan çıktığında göğüs altından itibaren felç olan Levent bey, bir süre İstanbul’da ardından da Ankara GATA’da tedavi görmüş. Bu tedaviler sayesinde felç, basen altına kadar indirilebilmiş.
Tüm bu tedaviler ve amaliyatlar, işinden uzun süre uzaklaştırmamış Levent Bey’i. Çalışabilir duruma geldiğinde, işinin başına dönmüş, bir süre sonra da Emlak Bankası Ataköy Atrium Şubesi Müdürü olmuş.
Levent Beyin çalışmaları ile Atrium Şubesi, o dönem en başarılı şubeler beşinci sırada yer almış.
Emlak Bankası ile Ziraat Bankası’nın birleşmesinden sonra Ziraat Bankası Bakırköy Şubesi Müdürlüğü görevini üstlenen Levent Karagöz, halen bu görevde.
Levent Bey’le çekim arasında yaptığımız sohbetlerde, engelli olmanın aslında epey masraflı bir durum olduğunu öğreniyoruz. Protezler 5 bin TL den başlıyor. Omurilik felçlilerin ayakta durmasını sağlayan bir aparat 14 bin TL cıvarında.
Tuna Kiremitçi